Şifa Toptaş İle Tezhib ve Sanat Üzerine Rengarenk Bir Söyleşi

Şifa Toptaş İle Tezhib ve Sanat Üzerine Rengarenk Bir Söyleşi

Şifa Toptaş Tezhip Sanatçısı

Tezhib Sanatçısı Şifa Toptaş, yirmi yıldır sanatın ışıklı gölgesi altında, kıymetli yazıların etrafını süslüyor. Onun yaşındaki biri için, bu süre neredeyse bir ömür demek.

Şifa Hanım, daha küçücük bir kız çocuğuyken, babasının işaretlerini takip ederek başladığı tezhip yolculuğunda, ustalıkla kendine yeni yönler çizmiş. Şimdilerde, yeni projelerinin ön hazırlığını yaparken, bir yandan da kendi yaşamını süslüyor, nakşediyor. Fırçasının ucundaki renkler, yaşamına da aksetmiş.

Şifa Toptaş ile tezhib ve sanat üzerine inşa edilmiş rengarenk bir hayatın, gün yüzüne çıkmamış detaylarını konuştuk.

Şifa Toptaş Tezhip Sanatçısı

Çocukluğunuzda babanızın kitaplığında bulunan klasik sanat kitaplarındaki motifleri hayranlıkla incelermişsiniz. Çocuk bakış açısı ile tezhip sizin için ne ifade ederdi?

Şifa Toptaş: Bebekliğinden beri yetenekli olanlardanım sanırım. Babam da bu yeteneklerimi açmanın yollarını aramış ve benim bulmamı sağlamış, büyüyünce anladım. Okumayı kendi kendime ve çok küçük yaşta öğrenmiştim. Kelime dağarcığım da geniş olduğundan babam benimle kafiyeli konuşurdu, ben de kafiyeli cevaplar vermeye çalışırdım. Resim yaptırır sonra o resimlere şiir yazdırırdı, hatta bir tanesini hâlâ saklıyorum.

Büyük şairlerin şiirlerinden okurdu. Türk sanatlarıyla alakalı kitapları açar, aynılarını çizmemi isterdi. Ben de çizerdim, onları biraz değiştirir, kendime göre uyarlar, istediğim gibi boyardım. Yaşıma göre de baya iyi çalışmalar. Onları da saklıyorum hâlâ.

Birlikte sanatçıları, sergileri ziyaret ederdik. Resmini yaptığım eserlerin orijinallerini görmek benim için çok cezbediciydi. Işıl ışıl altınlar, renkler… “Ben bunun tam da kendisiyim.” derdim.

Birlik Vakfında Serap Bostancı ile başlayan tezhib yolculuğunuz Topkapı Sarayında devam etti. Bu yolculuğun detaylarını bizimle paylaşır mısınız?

Şifa Toptaş: Tabii. Hayatıma Serap Bostancı’nın girmesi benim için büyük bir şans oldu. Öyle sanıyorum ki başkasıyla başlasaydım bu işe devam edemezdim. Hocam mütevaziliğiyle rahatlığıyla inandırıcılığı ve gerçekten isteyip istemediğiniz kararını size bırakmasıyla benim mizacıma tam uydu. Bir kere bile zorla gidiyorum hissi, çalışmam gerekiyor hissi yaşamadım zaten, hep çok istedim.

Beni de Topkapı sarayına kendisi yönlendirdi. Hatta o kadar önemsedim ki, orta okulu ve liseyi dışarıdan bitirip saraya girmiştim. Sarayda Semih İrteş ve Mamure Öz’den eğitim almış oldum. Bu da güzel bir detaydı benim için. Serap Hocam ile Hekimoğlu Ali Paşa Kütüphanesinde ihtisas derslerine katıldım. Aynı yıllarda yine Ali Paşa Kütüphanesindeki Orhan Dağlı Hocamın ‘Çiçek ressamlığı‘ derslerine katıldım ve icazet aldım.

Şale köşkünde de 15. yy ihtisas dersi aldım. 2003 yılında İsmek atölyesine girdim yaklaşık olarak burada da 3 yıl hizmet verdim. Eğitimci olarak değil sanatkar olarak. İsmek’te yaptığım çalışmalar devletin önemli yetkililerine Başbakanlara, Cumhurbaşkanlarına ya da yurt dışından gelen başkanlara hediye amaçlı idi, satış amaçlı değildi.

Tezhip Sanatçısı Şifa Toptaş Röportajı

Hilal TV için hazırladığınız Fırçadaki Motifler isimli tezhip dersleri programı tekrar tekrar yayınlandı. Ki şu sıralar yeniden yayınlanıyor. Fırçadaki Motifler’in başarısından söz edebilir misiniz biraz?

Şifa Toptaş: 2006 yılında da Hilal TV’den tezhib eğitimi üzerine bir program teklifi geldi. Önce biraz saçma buldum, TV’den eğitim olamaz, diye fakat sonra çok kısa ve öz anlatım tekniklerini düzenleyip 25 bölümden oluşan bir program hazırladık. Beklentimin aksine çok olumlu oldu bu program, çok insan istifade etti. Özellikle İstanbul dışından. Çünkü birkaç büyük şehrimizin haricinde hala sanatlarımız yaygın değil.

Posta yoluyla iletişimde olduğum öğrencilerimde oldu bu program vesilesiyle. Hala tekrarı yayınlanıyor ve hala şu mesajları alıyorum. “Sizin sayenizde bu sanatla tanıştım şimdi kursa gidiyorum” bu bir başarı sanırım. Şimdi Hilal TV’den yine bir teklif var onu değerlendireceğim kısmet olursa.

Söz konusu sanat olunca, ustanın izinden gitmek çok büyük önem ifade eder. 16. yy.dan günümüze, sizin izinden gittiğiniz ustalar kimlerdir?

Şifa Toptaş: Her yüzyılın kendine has değerli ustalarının hikayelerini hep dinledik. 16. yy duayeni Kara Memi gibi olabilmek aşılandı ama dedim ya başladığım zaman yaşım küçüktü. Şöyle düşünürdüm, “Zaten bu sanatçılar belli bir yere getirmişler sanatı, ben niye onlar gibi olmaya çabalayayım ki… Daha iyisi olmalıyım yoksa bu sanat hep geride kalır.” 16. yy’daki ustayı taklit edersek 21. yy’a gelemeyiz.

Şifa Toptaş Tezhip Sanatçısı

Dünyaya gözlerinizi açtığınız Sultanahmet’te, 11 yıllık hayalin sonucu olarak Şifa sanat evini kurdunuz. Neler yaptınız Şifa sanat evinde, söz edebilir miyiz biraz? Yakın tarihte tekrar faaliyete geçirmeyi planlıyor musunuz?

Şifa Toptaş: Evet Şifa sanat evi benim büyük hayalimdi o zaman. Doğum günümde de açtım doğum günlerini aşırı önemseyen biri olarak. Şifa sanat evi benim çalışma atölyemdi. Gün içinde kendi işlerimi yapıyordum. Öğrencilerim geliyordu haftanın belli günlerinde.

Birkaç sergi organize ettim Şifa sanat evi olarak ve Hilal TV çekimlerini de burada yaptık. Daha sonra atölyeyi Çengelköy’e taşıdım. Burada da yetiştirdiğim öğrencilerimle bazı galerilere düzenli iş yaptık bir yıl kadar. Daha sonra bebeğim olunca ara verdim. Atölyeyi kapattım. Atölyeyi kapatalı üç yıl geçti şuan iki bebeğim var. Atölyeyi yeniden açmak zor olur, daha doğrusu bebeğim çok küçük olduğu için yazık olur. Herkes iki bebekle nasıl çalıştığıma şaşırıyor ancak itiraf ediyorum, bir dadımız var.

Evdeyim, evden çalışıyorum şuan. Sipariş alıyorum sırayla onları yapıyorum. Hem de bebeklerimle ilgileniyorum. Haftanın bir günü de yine tezhib dersi veriyorum. Oğlum Mercan büyüdü artık 3 yaşında. Kızım da biraz daha büyüsün, hayallerimin bir kısmını o zamana saklıyorum. Bu seferki hayalim sadece bir atölye değil bir galeri. Ve bu galeride açacağım hayallerimin sergisi. Biraz mizacıma ters ticaretten hiç anlamam ama ne olursa olsun yapmak istiyorum.

Çok akıllı bir oğlunuz ve dünyalar tatlısı bir kızınız var. Anneliğin eserlerinize bir izi dokundu mu? Anne olmak üretkenliğinizi nasıl etkiledi?

Şifa Toptaş: Olumsuz diyesim gelmedi ama uzun bir müddet çalışmadım. Çünkü elinizde öyle bir şey varki gözlerinin ardından cenneti izliyorsunuz. Bu saniyeleri bu zamanları kaçırmak istemiyorsunuz. Sanatımın bana kattığı şeylerin bin mislini buluyorsunuz. O yüzden ara verdim üç yıl kadar. Tabi bu aranın farklı sebepleri de vardı ama asla bırakmam dediğim sanatımın boşluğunu misliyle dolduracak iki yavrum vardı, onlarla haşır neşir oldum zevkle.

Şifa Toptaş Tezhip Sanatçısı

Tezhib sanatının değerini, kendisini yapan sanatçının iç dünyasının kıvrımlarından ve renklerinden aldığı söylenir. Tezhib çalışmanın, karakterinize ve iç dünyanıza yansımalarını bizimle paylaşabilir misiniz?

Şifa Toptaş: Sanırım dönence gibi birbirimize dönüyoruz, kendimi buluyorum, kendimi görüyorum, seviyorum, eleştiriyorum, düşünüyorum, sabrediyorum, bekliyorum, dinleniyorum, eğleniyorum… Her şey.

Tezhib sanatında yeni formlar denenmesini nasıl değerlendiriyorsunuz? Sizin bu yönde çalışmalarınız oldu mu?

Şifa Toptaş: Yeni bir şey deneyen herkesi takdir ediyorum bazen yapılanlar gözüme çok çirkin gelse bile. Asla eleştirmem zaten yeterince ‘Sen kim oluyorsun da bu sanatı bozmaya kalkıyorsun‘ diyecek bir yığın insan var.

Eğer 16. y.y. ustalarından Kara Memi, “Ya zaten ecdadımız yapılması gerekeni yapmış en güzel şekliyle ben de onu yapayım, ben kim oluyorum” deseydi onun eserlerini yeniliklerini göremezdik. Aynı mantık… Bugünün yenilikçileri olmazsa, bu devir yokmuş gibi olur. Ben klasiği severim ama farklı denemeleri daha da çok severim. Başarılı olduğumu düşünüyorum bu konuda. Çok sıra dışı bir projem var. İnşallah uygun ya da benim için hayırlı olacak olan bir zamanda yapmayı planlıyorum. Pek bi’ ses getirecek.

Hattın müzehhibi aşka getiren, sürükleyen bir yönü olduğu söylenir. Tezhip ile hat arasındaki ilişki çalışmalarınızı nasıl etkiliyor?

Şifa Toptaş: Çok doğru her yazının size geçen bir enerjisi var. Ve bunun yazının güzelliğiyle alakalı olduğunu sanmıyorum. Yazan kişinin yazının içeriğinin kime yaptığınızın hepsinin bir önemi var.

Desen çizerken yazı hep karşımda duruyor ve transa geçiyorum. Etrafımda top patlasa duymam. Ve benim için en önemli kısımdır desen çizmek, sadece çizsem. Boyama kısmı işin bildiğiniz kısmı hemen bitsin isterim. Çok ilginçtir ki bütün sanatçı arkadaşlarımdan şu lafı işitirim, “Eserlerim çocuklarım gibidir onları kimseye vermek istemem.” Benim için tam tersi, eser bittiğinde o artık başkasının olsun isterim. Çünkü benim için çoktan eskimiştir yenisini çizmeliyim. Bu yüzden de 20 yıllık sanat hayatımda kullandığım herhangi bir deseni ikinci kez kullanmadım.

Tezhip Sanatçısı Şifa Toptaş Röportajı

Osmanlı döneminde hattatlara, suyun sesinden ilham alarak daha güzel eserler hazırlasınlar diye boğazın kenarında evler verilirmiş. Siz tezhib çalışırken nasıl bir ortama ihtiyaç duyuyorsunuz?

Şifa Toptaş: Ooooh ne güzel olurdu. Ama esas; insanın kafasında boğazın yelleri essin, gönlü şırıl şırıl olsun, zihni özgür olsun. Benim için yer önemli değil. Tabii Boğazdan bir ev tahsis edilirse itiraz etmem. Aşık Veysel “Uzun ince bir yoldayım!” türküsünü yazdığında Zeki Müren’in çok hoşuna gider. Onu İstanbul’a davet eder, ağırlar, en güzel mekanlarda manzaralı bir de oda ayarlar. “Benim içinde bir şarkı yaz” der. Aşık Veysel düşünür, uğraşır ,yazamaz ve cevaben “Yav köyümde aklıma her şey geliyordu ammaa burda olmadı.” der.

Özellikle doğu geleneğinde, altın ile kadın arasında özel bir bağ vardır. Bu bağlamda, Tezhib sanatı ile kadınların arasında, erkeklere nazaran daha derin bir bağ olduğunu söyleyebilir miyiz?

Şifa Toptaş: Işıltılı şeyler kadınları cezbeder her zaman ama Osmanlı’da daha çok erkeklerin uğraşısı olmuş tezhib. Antik A.Ş.’de hilye sergisi gezmiştim, eski eserlerden oluşan. İlk defa orada kadın imzası görmüş ve şaşırmıştım. Yoksa günümüzde daha çok kadınlar uğraşıyor tezhib sanatıyla.

Şifa Toptaş Tezhip Sanatçısı

Tezhib sanatına ilgi duyan takipçilerimize, tecrübelerinize göre neler önerirsiniz?

Şifa Toptaş: Tüm sanatlarımıza ilgi duysunlar. Bu bir genel kültürdür. Size yansır, çocuklarınıza yansır. Örneğin babamın sanatlara olan ilgisi benim kendimi bulmama yardımcı olmuş…

Sergileri gezsinler. Nasıl yüksek bir yerden ufku seyrettiğimizde rahatlarız, sanatçılarda yüce gönüllüdür başka türlü ufuklarda rahatlamış olurlar. Değer verip alsınlar, bu bir duruştur. İnsanın evindeki detayın güzelliği 10 yıl sonra atılacak mobilyalara verilen paraya paha biçilmez bir şeye sahip olurlar.

Öğrenmeyi denesinler. “Yeteneğim yok” demeden “Vaktim yok” demeden, devam edemeyecek bile olsalar en azından bu işi yakından görmüş bilmiş olurlar.

Bizi evinizde ağırladığınız ve şifalı yanıtlarınız için çok teşekkür ederiz.

Şifa Toptaş: Ben de çok teşekkür ederim, çok memnun oldum.

Röportaj: Hümeyra Yabar

Yorumlar

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir