Ramazan Ayında Üzerimize Düşen 3 Görev

Ramazan Ayında Üzerimize Düşen 3 Görev

Tefekkür

Başlangıcı rahmet, ortası bağışlanma ve sonu cehennemden kurtuluş olan Ramazan, ümmet-i Muhammed’in hatta bütün insanlığın kurtuluşuna ve kendine gelmesine vesile olması açısından çok bereketli bir aydır. Bu ayda bize üç görev düşer: tefekkür, murakabe ve muhasebe.

Tefekkür

Ramazan ayına kavuşan mümin, kendine gelmekte, varlık sebebini düşünmekte, Allah Teâlâ ile olan irtibatını güçlendirmekte, ailesine, akrabalarına, topluma ve bütün insanlığa olan sorumluluğunu hatırlamaktadır. Mümin, Kur’ân’ın indirilmeye başlandığı Ramazan ayında, derin ve engin bir tefekkürün içerisine girer.

“Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelip gidişinde aklıselim sahipleri için gerçekten açık ibretler vardır. Onlar, ayakta dururken, otururken, yanları üzerinde yatarken (her vakit) Allah’ı anarlar, göklerin ve yerin yaradılış hakkında derin derin düşünürler (ve şöyle derler) Rabbimiz! Sen bunu boşuna yaratmadın. Seni tesbih ederiz. Bizi cehennem azabından koru.”

(Âl-i İmrân, 3/190-191) ayetinde beyan buyrulduğu gibi, düşünmeyi yoğunlaştırır, yalvarışını, niyazını ve zikrini artırır.

Mümin özellikle Ramazan ayında

“(Resûlüm!) Sana bu mübarek Kitab’ı, âyetlerini düşünsünler ve aklı olanlar öğüt alsınlar diye indirdik”

(Sâd, 38/29) ilahî mesajındaki prensipleri tefekkür eder ve Kur’ân’ın indiriliş gayesini anlamak için yoğun gayret sarf eder. Mümin, Ramazan ayını fırsat bilerek, Kur’ân’ı sadece çok okuyarak lafzında değil, manasında da derinleşmelidir.

Murakabe

Murakabe

Mümin, bu ayda kendini gözetlemeli, gönül dünyasının derinliklerine uzanmalıdır. Allah’a olan samimiyetini, din yolundaki gayretini, insanlara karşı olan tevazusunu, ihlasını ve yardım severliğini enine boyuna düşünmelidir. Mümin, devamlı Allah Teala’nın murakabesi altında olduğunu düşünmeli, Ramazan ayında bu tefekkürünü daha da yoğunlaştırmalıdır.

Allah Teala,

“Andolsun, insanı biz yarattık ve nefsinin kendisine fısıldadıklarını biliriz ve biz ona şah damarından daha yakınız. İki melek (insanın) sağında ve solunda oturarak yaptıklarını yazmaktadırlar. İnsan hiçbir söz söylemez ki, yanında gözetleyen (rakîb) yazmaya hazır bir melek bulunmasın.”

(Kaf, 50/16-17)

“Şunu iyi bilin ki, üzerinizde bekçiler, değerli yazıcılar vardır, onlar yapmakta olduklarınızı bilirler.”

(İnfitâr, 10-12) ayetlerinde bütün insanların murakabe edildiğini, hal ve hareketlerinin kontrol edildiğini, hayat nimetinin onlara boşuna lütfedilmediğini açıklamaktadır.

Mümin, bu ve benzeri ayetlerin ışığında hayatının daima gözetildiğini düşünerek hareket etmelidir. Ramazan ayı da böyle bir murakabenin yapılmasına en elverişli zaman dilimidir. Zira bu mübarek ayda; yukarıda da belirtildiği gibi, düşünceler daha berrak, gönüller daha saf ve duygular daha temizdir.

Muhasebe

Muhasebe

Mümin ,

“Sorguya çekilmeden önce kendinizi sorguya çekiniz”

(Kiyâmet, 25) Tirmizî, hadisinde belirtilen sorgulama ile hayatını sürdürmelidir.

“Elbette kendilerine peygamber gönderilen kimseleri de, gönderilen peygamberleri de mutlaka sorguya çekeceğiz”

(A’râf, 7/6) ayetinde açıkça ifade edildiği gibi, ümmetlere, peygamberlerin yolundan gidip gitmedikleri, peygamberlere de tebliğ vazifelerini yapıp yapmadıkları sorulacaktır.

Mümin, ayetlerde belirtilen gerçeklere yakinen inanarak muhasebesini yapar. Kendisini öz eleştiriye tabi tutar. İbadetlerini, hakka bağlılığını, insanlara karşı sorumluluklarını sorgular.

“Artık insan, kendi kendinin şahididir. İsterse özürlerini sayıp döksün”

(Kıyâmet, 75/14-15) âyetinde belirtildiği gibi insan, kendisinin ne ölçüde samimi olup olmadığını bilir. Gönül dünyasındaki niyetlerini, vicdanının derinliklerinde kopan fırtınaları bilir. En azından kendisini başkasından daha fazla tanır. Ramazan ayı, bir bakıma kendini sorgulama, kendini irdeleme ve kendini tanıma ayı olmalıdır. Mümin, bu çerçevede Ramazan ayını yıllık bir muhasebe farz ederek hareket eder. Enine boyuna hayatını muhasebeye çeker.

Ramazan ayını tefekkür, murakabe ve muhasebe ayı olarak değerlendiren ve buna göre hareket eden müminler hem kazançlı çıkacak hem de ramazanın hakkına vereceklerdir. Unutulmamalıdır ki, buluğ çağından itibaren bize lütfedilen her Ramazan ayı, ömrümüzün en kıymetli anlarıdır. Yetmiş yıllık bir ömrü olan bir kimsenin, 15 yaşında ergenliğe ulaştığı düşünülürse, bu kimseye tayin edilen Ramazan ayının sayısı elli beştir. Her sene bu sayı azalarak devam etmektedir. Hiçbirimiz, ne kadar ömrümüzün ve geriye kaç adet Ramazan ayının kaldığın bilemiyoruz ama devamlı eksildiğinden şüphemiz yoktur. O halde, her Ramazanı bir başlangıç kabul ederek muhasebe, murakabe ve tefekkürümüzü yapmalıyız. Allah Teâlâ, bizi kendisini sorgulayanlardan eylesin ve Ramazan ayımız hayırlı olsun.

Kaynak: İslam ve İhsan, Doç. Dr. Kerim Buladı, Altınoluk Dergisi

Yorumlar

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir