Nostalji, Pastörize Edilmiş Melankolidir

Nostalji, Pastörize Edilmiş Melankolidir

Zeynep Karaca Yazıları Nostalji, Pastörize Edilmiş Melankolidir

Kasvetli bir günden merhaba,
umarım yazıyı daha aydınlık ve iç açıcı bir günde okuyor olursunuz.

Beni aşağı yukarı anlamışsınızdır artık, pek öyle nostalji seven bir insan değilim. Ah nerde o eski günler demek için hâlâ genç olmamla alakalı olabilir ama böyle olduğunu sanmıyorum. Genel olarak böyleyim diyeyim, yani nostalji denildiğinde aklına Muazzez Ersoy’un nostalji albümleri gelen bir insanım o yüzden bu konuda pek bir iddiam yok, beklentim de yok.

Üniversite 3. Sınıftayken okulumuza Cumhuriyet’in Dindar Kadınları kitabı üzerine söyleşi yapmak için Fatma Barbarosoğlu gelmişti. Söyleşide nostaljiyi pastörize edilmiş melankoliye benzetmişti çok sevip not etmiştim ben de bu sözü. (yazıya başlamadan önce yarım saat sözü aynen aktarmak için eski defterlerimi taradım bulamadım, bu noktada hafızama şükranlarımı sunuyorum) Bu durumda şöyle diyebiliriz; nostalji, melankolinin pastörize edilmiş halidir.

Ben ne kadar nostaljiden, melankoliden uzak durmakta fayda görüyorum, şimdi içli içli ıslak camlara bakıp kahvenin yanına kattığım çikolatadan medet ummaya hiç gerek yok desem de insan dediğin bir çelişki yumağıdır, olmuyor. İki gün önce eve gelirken kapımızın önündeki elektrik direğine baktım da birden çocukluk hatıraları sardı etrafımı. Dört arkadaş akşam annelerimiz balkondan bize sesleninceye kadar sokakta oyun oynardık, en çok da lastik. Elektrik direğini üçgenin bir ayağı olarak kullanır akşama kadar lastik oynardık. Ondan sıkıldığımız zamanlardaysa saklambaç, yerden yüksek, ebelemece, dokuz taş… bu liste böyle uzar gider.

Zeynep-Karaca-Yazıları-Nostalji,-Pastörize-Edilmiş-Melankolidir

Aşağı yukarı hepimizin çocukluğu aynı döneme denk geliyordur diye düşünüyorum. Doksanlar diyerek orta bir noktada buluşabiliriz belki. Hatırlarsanız biz ‘birbirimizle’ oynardık. Dışarıda bulduğumuz taştan, topraktan, ağaçtan, yapraktan işimize yarar bir şey elde eder yetmediği yerde hayal gücümüzü kullanırdık. Bunları anlatmamın eskiye duyulan özlemle pek alakası yok aslında gelmek istediğim nokta şu; yaz geçiyor, kış geçiyor sokakta ip atlayan çocuk görmüyorum. Merak ediyorum bugünlerde çocuklar ne yapıyor, neyle oynuyor? Bizim zamanımızda park yoktu evet, şimdi her yerde park var evet ama ben kendi çocukluğumda oyun kurmak için harcadığımız çaba ve düşünceyi şimdi çocukların gidip sağı solu belli bir şeyden kayması yahut sallanmasıyla kıyaslayınca kendi dönemimi daha şanslı buluyorum.

Zeynep-Karaca-Yazıları-Nostalji,-Pastörize-Edilmiş-Melankolidir

Ben safça sokakta oynayan kalmadı, parklar hiçbir yaratıcı unsur içermiyor diye dertlenirken dün akşam yeğenim, arkadaşının bilgisayarda oynadığı bir savaş oyunundan bahsedince durumu gerçek boyutuyla gördüm. O oyunu ben de bir kere görmüş oyun olduğunu bildiğim halde ürkmüştüm; gerçek silah sesi, fışkıran kanlar, bir tuşla oyunu savaşçının gözünden görmek, en korkuncu çocuğun adam öldürünce sevinmesi… Bunları bir kere görüp hemen silmişim hafızamdan ancak dün yeğenim söyleyince hatırladım. Biz ona savaşlı kavgalı çizgifilm izletmesek oyun oynatmasak da bir şekilde bunları görüyor olması hatta içten içe o oyunu oynamaya özeniyor olması beni çok üzdü. Dedim ya bu konuda hâlâ parklar… bahçeler… körebe… noktasında olduğum için kendimi çok saf buldum.

Yazık ki ben daha nostalji yapacak melankolik tavır takınacak hal bulamazken bu iki günde tesadüfen üst üste düşen olaylar durumun zaten melankoliyi nostaljiyi çoktan aştığını katıksız tehlikeli ve acı bir hal aldığını gösterdi. Her zaman söylerim; hayat, lafı ağzıma tıkmada bana karşı hep aceleci olmuştur. Olsun, buna da şükür.

Ama odalarında bilgisayarları başındaki yalnız çocuklar, onlar için gerçekten üzülüyorum.

Yorumlar

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir