İsim, Şehir, Hayvan, Bitki…

İsim, Şehir, Hayvan, Bitki…

İsim, Şehir, Hayvan, Bitki...

Malumunuz okullar kapandı. Anneler ve babalar bu durumdan pek hoşnut görünmüyor gibiler. Çocuklarsa hallerinden memnun. Tatil başladı ve tatilin tadını sonuna kadar çıkarmak onların en büyük hakkı. Tıpkı bizim yaptığımız gibi… Bizim yaptığımız gibi elbette ama bir şeyler çok değişmiş gibi geliyor. Hani şu klasik kuşak çatışması klişelerinden bahsetmiyorum. Çağ değişir, insanlar değişir, yaşam değişir. Bazı şeyler ise hiç değişmez. Mesela oyunlar. Özellikle de çocukluk oyunları.

Benimle Oynar Mısın?

Kaç yaşına gelirseniz gelin, oyun her yaşta insanı ayakta tutar. Hatta Adler, Jung gibi pek çok psikanaliste göre de insanların yetişkinlikte yaşadıkları mutsuzlukların kaynağı ‘oyun’u hayatlarından çıkartarak; oyun yerine rutin ve sıkıcı işler koymalarıdır. Ben öğrencilerime ve danışanlarıma her zaman şunu salık veririm: “Yaptığınız her işi severek yapın ve işlerinizi bir oyun gibi keyifli kılın.” Bu minik tavsiye hayatı daha katlanılabilir kılıyor.
Yetişkinler için oyun bu denli önemliyken, bir de çocukları düşünün. Oyun, çocukların hayatında merkez. Hayatlarının büyük kısmı bu. Çünkü onların asık suratlı, somurtkan işleri yok ve amaçları oyun ile hayatı tanımak, oyun ile donanım kazanmak yani kısacası oyun ile öğrenmek ya da oynayarak öğrenmek.

İsim, Şehir, Hayvan, Bitki...

Ben Bu Oyunu Bilmiyorum ki…

Geçtiğimiz günlerde dört beş çocuğun bir arada olduğu bir ortamımız oldu. Bu çocukların hepsinin elinde ipad vardı. Çılgın gibi Pokemon oynuyorlardı. Bu arada birbirleriyle hiç mi hiç konuşmuyorlardı. Hatta kendileriyle iletişim kurmak isteyen büyükleri fark etmemiş görünüyorlardı. İşin içinde bir insan olarak hakikaten canım sıkıldı gördüğüm manzara karşısında. Üzüldüm. Çünkü bu çocuklar 10-11 yaşlarında çocuklardı. Hepsi özel okula gidiyorlardı ancak değerler eğitiminden hepsi bihaberdi. Nezaket, konuşma, saygı tüm bunlarda çuvallıyorlardı. Bu çocuklar ileride doktor, mühendis, siyasetçi olacaklardı. İyi de nasıl olacaklardı? İçi boş, bencil, insanların dertlerinden izole topluma yabancı insanlar yetiştiriyordu bu anneler ve babalar. Ekran bağımlılığına ve sanal oyun bağımlılığına sahip onca çocuk.

Çocukları aldım karşıma ve Pokemonların bizim çocukluğumuzda da olduğunu ve bir zaman sonra zararlı etkileri nedeniyle oyunun yasaklandığını filan anlattım. Elbette boş bir çabaydı, ben de biliyordum fakat içlerinden birinin bile kulaklarında sesim yankılansa yeterdi. Sonra dedim ki, “İsim, şehir, hayvan…” oyununu oynasanıza, çok eğlenceli olur. Bunu söyledikten sonra yüzlerine baktım ama hepsinin gözlerinde kocaman anlamsız bir boşluk. Hala iyimsermişim ki demek ki, çocukların bu oyunu bilmedikleri o an aklımın ucundan bile geçmedi. Ama bilmiyorlardı. İçlerinde sadece iki tanesi bu oyunu duymuştu ve sadece bir tanesi bu oyunu oynamıştı.

Bakın burada günah artık çocuklarda değil, anne ve babalarda. Kusura bakmasın kimse ama bir ebeveyn çocuğuna neden geçmişten gelen oyunları öğretmez ki? Aklıma şu soru geliyor: “Anne ve babalar çocuklarıyla ne yapıyorlar?” Çoğu ailenin AVM kültürüyle bezenmiş ana-babalar olmamasını ümit ediyorum. Çoğu ana-babanın değerler konusunda, kültürel birikimlerimiz ve geleneksel oyunlar konusunda bu kadar sığ olmamasını temenni ediyorum. Sadece ana-babalar değil, öğretmenlerin de…

İsim, Şehir, Hayvan, Bitki...

Yaşadığım şoku atlatmaya çalışırken onlara bir oyun kurdum. Hepsine bir kağıt, kalem verdim. İsim-şehir oyununun nasıl oynandığını örneklerle gösterdim. Gözleri parlıyordu. Oyun çok ilgilerini çekti ve bu çocuklar bu oyunu saatlerce keyifle oynadı. Bu süreçte birbirleriyle şakalaştılar, bazen birbirlerine kızdılar, bazen üzüldüler, yenildiler ve zafer kazandılar. Ama paylaştılar. Bilgisayar ekranının o buz gibi görüntüsünden uzaklaştılar ve gerçek hayat içinde sıcak, samimi iletişim kurdular. Ve ben eminim ki, bu oyunu onlar da tıpkı bizim gibi oynayacaklar ve öğretecekler.

Şunu diyenler olabilir: “Ne var canım bu oyun çok mu önemli?” Evet önemli. Sadece bu oyun değil, bu tür oyunlar ta ilk çağlardan beri süregelen ve çocuk gelişimini etkileyen oyunlar. Yani sadece gelenek ve kültür olarak değil; çocuğun sağlıklı gelişiminde, tüm toplumlarda bu oyunlar ufak tefek değişiklikler de olsa varlığını sürdürmüş ve sürdürecek. O yüzden bu oyunları çocuklarınızdan esirgemeyin.

Bakın, anne ve baba olmakla ilgili bir sürü kitap okuyan anne görüyorum. Halbuki şunu bilmeliyiz, anne ve baba olmanın kodları veya şifreleri bizde doğuştan var. Bir şekilde anne veya baba olan herkes de bu şifreleri okuyabiliyor. Elbette bilgi sahibi olmak insanları daha bilinçli kılar. Ancak o kitaplarda yazılanları madde madde uygulayarak da mükemmel ebeveyn olmazsınız. Her çocuk bir dünya. O yüzden lütfen reçete istemeyin çocuk yetiştirmek için. Çocuğun bakımını, güvenliğini sağlamak ve çocuğu sevmek bunlar değişmez parametreler. Onun ötesinde ebeveynliği nasıl uyguladığınız sizin sanatsallığınıza ve yaratıcılığına kalmış.

Çocuklarımıza bu haksızlığı yapmayalım. Çocukları tecrit edilmiş, yaşamın gerçekliğinden izole edilmiş ortamlarda büyütmeyin. Çocuğunuzun bencil, duyarsız, toplum içinde antisosyal bir psişik olmasını istemiyorsanız; çocuğunuzun pasif, hayat karşısında yılgın ve yenik olmasını istemiyorsanız çocuklarınızla gerçekten iletişim kurun. Çıkın şu AVM binalarından, sanallıktan sıyrılın ve sıyırın çocuklarınızı da. Unutmayın ki, hata çocuklarda değil, çocukları yetiştirenlerde.

Hadi şimdi başlayın..

Sevgi dolu bir hafta temenni ederim.

Yorumlar

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir