Yaşanmayan Hayatların Biriktiği Bi’ Yer Var Mı Bildiğin?

Yaşanmayan Hayatların Biriktiği Bi’ Yer Var Mı Bildiğin?

Zeynep-Karaca-Yazıları

Melek Subaşı, Muş’lu olan.
‘Master‘lığıma zeval gelmeyecekse düzenli olarak izlediğim gün içinde pek çok kere atıfta bulunduğum bir kaç videodan biri olduğunu itiraf etmeliyim. Ama biliyorum ki yalnız değilim hepimiz izliyoruz; siz bu sayfanın okuyucuları siz hiç izlemediniz mi?
Neyse efendim amacım ‘komik duruma düşen insanlar’ın videolarından bahsetmek değil buradan yola çıkıp ciddi bir noktaya gelmek niyetindeyim. Geçen gün bahsettiğim videonun uzun versiyonunu izledim ilk defa.

Ve kadın hikâyesinin başını anlatırken şöyle dedi;
‘…babamdan istedi. babam da verdi.
sonra böyle günler geçti, yaşamadım hiç…’

‘Günler geçti, ben hiç yaşamadım’ Muş’lu kadının şivesiyle de birleşince evet ilk seferde kulağa komik geliyor, gülüyoruz ama kahkahanın yarısında o gülüş ani bir öksürükle acıya dönüşüyor. ‘Böyle bir gerçek var’ın bilincine varmanın verdiği acıya. Böyle bir gerçek var maalesef günler, biz yaşamasak da geçiyor. Bu sürede konuşuyorsun, yürüyorsun, kilo alıyorsun, kilo veriyorsun, hastalanıp iyileşiyorsun, yemek yapıyorsun, akraba ziyareti yapıyorsun, ne bileyim çocukların oluyor mesela ama aslında yaşamıyorsun. Bu, aslında yaşanmayan hayatı ‘yaşayan’ kaç kadın vardır? Hemen şimdi çıkıp araştırsak yüksek bir rakam buluruz, istatistik yaparız. İstatistik yapınca her şey çözülür çünkü.

Bir kere tanımlayınca, bir kere isim verince her şey hallolur, artık korkacak bir şey kalmaz. Yahudilerin isim verdikleri şeyin sahibi olduklarına inanmalarına benzer bir hal içindeyiz ne kadar da tatlıyız!

Zeynep-Karaca-Yazıları

Bakın burada Flash Tv’de yayınlanan saçma bir programa katılmış, muhtemelen ‘kast’ ile seçilmiş, gerçek olmayan bir hikâye anlatan bir kadından bahsetmiyorum. Melek Subaşı benim bunları düşünmeme sebep olan ‘şey’ sadece. Ben, bu örneğin gerçekliğiyle değil temsil değeriyle ilgileniyorum. Mutsuz yaşayan, mutsuzluğa alışan, bu da benim ‘imtihanım’ diye boyun eğen, iki tane güzel söz duymadan, yaşadığını hissetmeden ömür tüketmiş yüzlerce, binlerce hatta sık sık 70 milyon olduğu söylenen ülkemizde milyonlarca kadın vardır.

Günlük ritüelleri tekrar ederek vakit geçirip duygusuz bir robot gibi yaşayan ‘artık’ mutluluktan, ilgiden, şefkatten umudunu kesmiş hayatı ‘gri’ tonlarda yaşayan kadınlar için ne yapılabilir? Ne yapabiliriz? Kendisinden kaynaklanmayan sebeplerden dolayı nefes aldığını hissetmeyen, mutsuzluğu -ülkemizde neredeyse kutsanan- ailenin/yuvanın/kurulu düzenin kendisinden kaynaklanan kadınlara ne yapabiliriz? Hayatı zorlaştıran, hayatı yaşanmaz kılan kişiler ‘iyileştirilmedikçe’ bu kadınlara nasıl yardım edilebilir?

Zeynep-Karaca-Yazıları

Sonra bugün annemi bir televizyon programı izlerken gördüm biraz dikkat ettim konuk, Hz. Peygamber’in (s.a.v.) aile içindeki tavırlarından bahsediyordu, örnek alındığı takdirde önce fertlerin tek tek sonra onların kurdukları yuvanın nasıl saygı ve sevgi dolu olacağından bahsediyordu. Annem heyecanla dinlemeye devam etti. Ben bir Hz. Peygamber (s.a.v.) örneği üzerinden mutlu yuvadan bahseden heyecanlı hanım konuğa baktım bir hem ‘eğitimli’ hem dindar olan muhafazakar kesimin bilinen yazarlarından dört hanımla evli adama.

Bir Melek Subaşı örneğinde ‘aslında yaşamayan kadınlara’ baktım bir onlara hayatı zehreden ‘cahil’ olduğu söylenen adamlara.

Dindar veya değil, bilgili, kültürlü yahut cahil. Hz. Peygamber’i (s.a.v.) örnek aldığını söyleyen ya da ‘büyüklerinden’ ne gördüyse onu sürdüren fark etmiyor. O yüzden ‘ne yapabiliriz?’ sorusu havada asılı kalmaya devam ediyor.

Yorumlar

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir