Şeb-i Arûs İstanbul

Şeb-i Arûs İstanbul

Zeynep-Karaca-Yazıları-Şeb-i-Arus-İstanbul

Bu fotoğrafı, detaylarına bakmaktan zevk aldığım bir sitede görüp çok beğenmiştim; bir şeyler yazsam keşke diye düşünmüş sonra kendimi içimden bir ‘haddini bil’ ile susturmuştum. Meğer her işte bir hayır varmış. Bu vesileyle Osmanlı İmpratorluğu’nda fotoğraf sanatını öncülerinden Pascal Sebah’ın 1870 yılında çektiği Galata Mevlevihanesi’ndeki dervişlerin fotoğrafını sizlerle paylaşıyorum.

Cumartesi akşamı Ülker Sports Arena’da Şeb-i Arûs merasimi yapıldı; duyanınız, bileniniz, gideniniz vardır belki. Bu yıl Mevlânâ’nın vuslatının 739. yılıydı ve ilk defa Konya dışında bir şehirde de Şeb-i Arûs töreni düzenlendi. Ben de arkadaşlarımın daveti üzerine sürpriz bir şekilde bu geceye şahit olma mutluluğuna eriştim. Elbette Konya’daki ruh daha farklıdır, geceye şahitlik etmek isteyenler daha usul erkân bilir ancak yine de ben hem Şeb-i Arûs törenlerinin tüm Türkiye’ye yayılıyor olmasından hem de bu kadar büyük bir salonun tümüyle dolu olduğunu görmekten çok memnun oldum.

Sizlerin de bildiği gibi Şeb-i Arûs, Mevlânâ’nın vefat gününün hatırası olarak yapılan merasimin adıdır ve ‘Düğün Günü’ anlamına gelmektedir. Çünkü Mevlânâ, ölüm gününü ‘Hakk’a vuslat’ olarak saymıştır.

Hz. Mevlânâ “Ölümümüzden sonra mezarımızı yerde arama, ârif kişilerin gönlündedir. Bizim mezarımız. Burada ölüm (olarak) tezahür ediyorsa da orada doğumdur” der.
Başka bir yerde ise Rabb’ine şöyle seslenir; “Ölmek şeker gibi tatlı bir şey, canı sen aldıktan sonra seninle olunca da tatlı candan da tatlıdır, ölüm”

Ölüme farklı bir bakış açısı getiren bu sözlerin bizim ölüme ve hayata bakışımıza da aynı tesiri yapmasını umuyorum. Düşünsenize, ölümü sevgiliye kavuşmak olarak gören bir kişi korkar mı hiç ölümden. Nitekim oğlu Sultan Veled, Mevlânâ’ya Mesnevi’yi söylemekte sustuğunda ‘sözü bırakmanızın, İlâhi ilmin kapısını kapatmanızın sırrı nedir?’ diye sorar ve şu cevabı alır;

‘…
Göçme vakti geldi, yolumuz Hakk’adır. –Her şey helâk olur ancak O’nun hakikati bâkidir.-
Bu sözün sonunu, dilsiz olarak canı diri olan kimse anlar.
Dedikodu da ömür de sona erdi. Müjdeler olsun ki tenden kurtulmanın zamanı geldi!
Ebediyen can cihanında dolaşacağım, bu damlayı terk edip deryaya dalacağım
…’

Bu söylediklerimden başkası haddimi aşmak olacağından, ne yalan söyliyim ‘elifşafakçılık’ yapmayı da pek beceremeyeceğimden bundan sonrasında ‘Peki Şeb-i Arûs İstanbul’ adı verilen merasim nasıl geçti?’ sorusuna cevap vermeye çalışacağım.

Zeynep-Karaca-Yazıları-Şeb-i-Arus-İstanbul

Söylediğim gibi, bu geceye şahit olmak için gelmiş 15.000 kişilik salonu tamamen doldurmuş istekli bir kitle vardı. Tören Persian Nafas Band isimli İranlı bir grupla Yücel Arzen Orkestrası’nın ortak icrasıyla başladı. İranlı grubun farsça seslendirdiği eserlerden sonra ise Kenan Işık, Mesnevi’den beyitler okudu. İran müziğinin insan sesini öne çıkaran böylece dinleyiciye daha çok etki eden bir özelliği olduğunu düşünürdüm hep, ilk defa canlı dinleme fırsatı buldum bu fikre daha çok inandım. Bir saate yakın süren bu şiir dinletisinin ardından Türk Tasavvuf Müziğinin usta isimlerinden Sami Savni Özer ekibiyle beraber dinleyicilere güzel bir konser sundu. Gecenin nihayeti ise Marmara Türk Müziği Topluluğu eşliğinde sema ayiniyle oldu.

Zeynep-Karaca-Yazıları-Şeb-i-Arus-İstanbul

İstanbul Şeb-i Arûs ile şereflendi bizler de buna şahitlik edip idrak edebildikse ne mutlu. Yoğun ilgiye bakarak önümüzdeki yıllarda da bunun devam edeceğine inanıyorum, umarım sizlere de bana da katılmak tekrar nasip olur.

Son olarak sizlerle, ‘Ben, o temiz, pâk Muhammed’in yolunun toprağıyım’ diyen Mevlânâ’nın Mesnevi’sinden şu kısmı paylaşmak istiyorum;
‘Hiç kimse yok olmadıkça Hakk’ın huzuruna yol bulamaz.
Bil ki bu yokluk, göklere miraçtır. Yokluk, âşıkların mezhebi ve dini olmuştur’

Hz. Peygamber’in de tavsiyesi üzere ‘ölmeden önce ölelim’ mi?

Yorumlar

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir