Sana Sarı Laleler Aldım…

Sana Sarı Laleler Aldım…

Bir Devre İsmini Veren Çiçek Lale

Baharın geldiğini nereden anlarız? Yüreğimizdeki karları, buzları çözen o sımsıcak güneşten mi, üzerinden gri ve puslu elbiselerini atmış masmavi gökyüzünden mi yoksa şehirde gözümüzün alabildiğine uzanan rengarenk, çeşit çeşit açan çiçekler mi? Aslında hepsi ve hepsinden ötesi şehri süsleyen laleler öyle değil mi? Bugün lalelerin öyküsünü anlatacağım size. Baktıkça doyamadığımız, zannımca cennetten gelen o müthiş çiçeklerin öyküsünü anlatacağım.

Biz Ona Lale Deriz, Başkaları Tulipa…

Laleler diyorum, bu topraklarda yaşayan herkes bilir onları. Her birimizin bahçesinde, evinde bir lale vardır az çok. Asil ve dik duruşuyla, rengiyle, mağrurluğuyla o alemi seyreder, biz laleleri seyreyleriz. Lale aslında bir tarafıyla milli bir çiçektir. Çünkü lalenin anavatanı Orta Asya’dır. Orta Asya’da bulunan Tanrı Dağlarının vakur çiçeğidir. Türkler, Orta Asya’dan Anadolu topraklarına göç ederken lale soğanlarını da getirmişler ve Anadolu’da bir lale kültürünün oluşmasını sağlamışlardır. Türkler’in genetik olarak kodlarında çiçek sevgisi olduğu ezelden beri bilinmektedir. Ancak bunun en iyi göstergesi şüphesiz lalelerdir.

Osmanlı İmparatorluğu döneminde de lale sevgisi devam eder. Lalenin, Osmanlı döneminde de kabul görmesinin bir nedeni daha vardır. Lale kelimesi Arapça yazıldığında, Allah kelimesindeki tüm harfleri kapsamaktadır ve aynı zamanda ebced usulüne göre de lale kelimesi ile Allah ismi aynı rakamlara tekabül etmektedir. Bu durum, Yaradanın yarattıkları üzerindeki tecellisi olarak görülmüş ve lale daha çok sahiplenilmiştir. Böylece laleye farklı bir kudsiyet verilmiştir. Bu anlamda lale mukaddes bir motif olarak cami ve kitaplarımıza girmiştir.

Lale sevgisi zamanla Anadolu sınırlarını aşmıştır. On altıncı yüzyılda, Kanuni Sultan Süleyman, Hollanda Kralına laleler gönderir. Hollandalılar, laleden çok etkilenir ve kısa zamanda tüm Avrupa’da lale hayranlığı başlar. Hatta Hollandalılar laleye öylesine hayran kalır ki, şu an bile dünyanın en fazla lale üreten ülkesi Hollanda’dır. Zamanla lale çiçeğinin ismi Avrupa’da tulipa olarak adlandırılır.

Fransız Alphonse De Lamartine Osmanlı İmparatorluğunda uzun yıllar kalmış bir şair ve büyükelçidir. İstanbul’daki laleler onun da başını döndürmüştür. Miss Julia Parabe isimli bir İngiliz hanım ise İstanbul ile ilgili seyahat notlarına şu notu düşmüştür: “Keşke Shakespeare, Romeo ve Juliet’in bahçe sahnesini yazmadan önce Boğaziçi’ni görmüş olsaydı.”

Bir Devre İsmini Veren Çiçek Lale

Bir Devre İsmini Veren Çiçektir Lale…

Osmanlı İmparatorluğunun bir dönemi “Lale Devri” olarak bilinir. Bu dönem zevk ve sefa devri olarak da bilinir. Osmanlı İmparatorluğu, 1718 yılında Avusturya ile Pasarofça Antlaşmasını imzalar. Pasarofça ile barış devri başlar. Bu tarih aynı zamanda Lale Devrinin başlangıcıdır. Pek çok sanat eseri, külliyeler, hatta Kağıthane Lalesi isimli özel bir lale hep bu döneme aittir. Aynı zamanda ilk matbaa da bu dönemde ortaya çıkar. Lale Devri, 1730 yılında Patrona Halil İsyanı ile kanlı bir şekilde sona erer.

Bu döneme neden “Lale Devri” ismi verilmiştir?

O zamanlarda İstanbul’da yetiştirilen ve zamanla dünyaya yayılan lalelerin ünü kendini aşar. Dönemin kendi iç alemine baktığımızda ise sanatın yüceltildiği bir dönem görüyoruz. İstanbul’da yaşayanlar bilirler: Topkapı ve Yeni Camii’de yer alan kütüphane, Ayasofya’da bulunan Sultan Üçüncü Ahmed Çeşmesi, Üsküdar’daki Yeni Valide Camii, Damat İbrahim Paşa Külliyesi, Ortaköy Camii önünde bulunan çeşme en çok bilinen Lale Devri eserlerindendir. Dönemin en meşhur şairi olan Nedim, içten ve sıcak gazelleri ile dönemi aşikar kılar.

“Bu şehr-i Sıtanbul ki ni-misl-ü behadır
Bir sengine yekpare Acem mülkü fedadır”

Lale Devri Sultan I.Mahmud’un tahta geçişiyle süresini tamamlar. Dönemin sadrazamı Damat İbrahim Paşa idam edilir ve yakınları öldürülür. Sultan III.Ahmed tahttan indirilir ve yeğeni ı.Mahmud tahta geçerken ona şöyle söyler: “Devleti ehliyetsiz sadrazamlara teslim etme.”

Lale sevgisi, Lale Devri’nden sonra bir müddet daha devam eder. Ancak zamanla lale üretimine dair sırlar ve merak kaybolur. Merak edenler için, İskender Pala’nın Katre-i Mate isimli eserinde Lale Devri çok güzel bir dil ile anlatılmaktadır.

Bir Devre İsmini Veren Çiçek Lale

Lalelim Laleli’de Oturur…

“Lalelim Laleli’de oturur,
Laleli lale olur lalelimden,
Laleli’den geçilir,
Lalelimden geçilmez…”

Türk edebiyatında laleyle ilgili ilk yazılar Mevlana Celaleddin Rumi’nin şiirlerinde görülür. Zamanla tüm eserlerde kendisini gösterir. Lale Devri sonrasında ise şairlerin vazgeçemediği bir tema olur. Lale aynı zamanda, edebiyatımızda lekesiz aşkın da bir sembolüdür.

On altıncı yüzyıla kadar lale yabani olarak yetişen bir çiçektir. Bunun için şairler lalenin bu yabanıl halini “Taşralı, utangaç, usül-erkan bilmez bir çiçek” olarak tanımlarlar. Bir bakıma lale utangaçlığın, çekingenliğin ve masumiyetin sembolüdür. Bu haliyle lale şehre ilk getirildiğinde, şehirli ve kültürlü ‘gül çiçeği’ yanında pek de rağbet göremez. Gül ile sohbete imkan verilmez. Necati Bey şu mısralarında bu durumu bakın nasıl anlatıyır:

“Taşradan geldi çemen mülkine bigane diyü
Devr-i gül sohbetine laleyi iletmediler.”

Bu nedenle klasik Türk şiirinde, şairler laleye ‘sahra-nişin’ yani ‘çölde oturan çiçek’ ismini verirler.

Lalenin zamanla Allah lafzı ile bağlantısının kurulması, laleye farklı bir kutsallığın atfedilmesi laleye olan ilgiyi arttırır. Kırdan, çölden gelen lale artık “şehirli” olur. Lalenin anlamı zamanla bir süs çiçeği olmanın da ötesine geçer.

Bir Devre İsmini Veren Çiçek Lale

İslam Tasavvufu Açısından Lale

“Bütün bağlar, bahçeler gönülleri avlamak için tuzak olmuşlar; her yer yeşil bir renge bürünmüş. Gül ile lale, ellerine şarap kadehleri almışlar, insanlara sesleniyorlar: “Buraya gelin, neyiniz var, söyleyin!” diyorlar.”

Mevlana

Lale motifi, Mevlana’nın hemen hemen tüm şiirlerinde vardır. İslam tasavvufunda lale Allah’ı, gül ise Muhammed Aleyhisselam’ı temsil eder. Tasavvuf geleneğinde insan-ı kamil Arapça’daki elif harfiyle gösterilir. Lalenin tek dallı bir çiçek olması, gövde kısmının dimdik olması, soğanının dallanmayıp tek bir sap ve çiçek vermesinden ötürü böyle bir bağlantı kurulabilir.

Lalenin açtığı çiçek altı yapraklıdır. Allah’ın zati sıfatları da altı tanedir. İnsan altı yönlü bir varlıktır. Kabe altı geometrik yapıya sahiptir. Arapça’da velayeti sembolize eden Vav harfinin ebced değeri altıdır. Lalenin ebced değeri altmış altıdır. Allah’ın ebced değeri de altmış altıdır. Lale, sevgilinin, aşğını yaralayan gül renkli çehresidir. Lale Efendi’dir. Lale Hakk cemalidir.

Bir Devre İsmini Veren Çiçek Lale

Bahar Artık Mümkün müdür?

Lalenin en önemli özelliği, kışın kardelenden sonra açan ilk çiçek olmasıdır. Ömrü en fazla bir buçuk aydır ve hava eksilere düşse de bundan etkilenmez, donmaz. Ancak lalenin en önemli özelliği baharın müjdecisi olmasıdır. Uzun bir kışın ardından bahara ulaşmak nasıl da kıymetli oldu. Zahmette bir rahmet olduğunu kanıtlarcasına bahar ruhumuza kondu. Bahar artık mümkün müdür? Biiznillah.

Mevsimlerin en güzeli hoşgeldi, safa geldi. Her mevsim hoştur lakin bahar başka hoştur. Benim gibi düşünenlerdenseniz, bahar tüm umuduyla, tazeliğiyle, laleleriyle, gülleriyle, güneşiyle kapımızda. Keyfini sürmeye bakın.

Yorumlar

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir