İnsan Ne Tarafa Dönse, Allah’ın Sureti Oradadır!

İnsan Ne Tarafa Dönse, Allah’ın Sureti Oradadır!

İnsan Ne Tarafa Dönse, Allah’ın Sureti Oradadır!

Bu hafta, yaklaşık bir aydır üzerinde çalıştığım birkaç makaleyle ilgili düşüncelerimi sizlerle paylaşmak istedim. Aslında anne ve çocuk ilişkisini merkeze alan bu bilimsel çalışmaların sonucunun, Allah ve kul arasındaki bağlılığa varacağını ben de öncesinde kestiremezdim. Sizlere de bu çalışmaların değerli sonuçlarını takdim ederim.

Bowlby ve Bağlanma

John Bowlby tarafından ortaya konulan bağlanma teorisi, aslında bir nevi yaşam boyu devam eden psikososyal bir gelişim kuramıdır. Bağlanma kuramı en genel anlamıyla, çocuk ve bakıcısı arasındaki bağın gelişimi ve bu ilişkinin gelecekteki yansımalarına odaklanır. Bowlby’nin bu kuramı oldukça ses getiren bir kuramdır ve kuramın zamanla din psikolojisine de ilham kaynağı olduğunu söylemek mümkündür. Özellikle son yıllarda Lee A.Kirkpatrick, dini inancın pek çok açıdan, yaratıcıyı anlamak için güçlü bir temel ortaya koyduğunu ifade etmektedir.

Din Psikolojisi Açısından Allah ve Kul Arasındaki Bağlılık

Dine bağlanma veya dine bağlılık duyma teorisinin temel noktası, Allah’a yönelik bağlılığın nasıl oluştuğudur. Kur’an-ı Kerim’de pek çok isimden söz edilir. Fakat yaratıcının en yüce ismi “Allah” olarak nitelendirilmiştir. İslam düşüncesinde Allah, insanlara her zaman çok yakındır. Koruyucudur. Şefkatli ve merhametlidir. Özellikle de yine ayetlerde geçen El-Hubb ismi de, insanla Allah arasındaki ilişkinin belirleyici özelliklerinden biridir. İslam’ın yüce kitabı Kur’an-ı Kerim, Allah’ı “el- Vedud” yani “en çok seven” olarak tanımlamaktadır. Yine İslam tasavvufunda da Allah’ın iki ismi öne çıkar: Sevgi ve Nur-Rahmet.

Bir yaratıcıya duyulan bağlılık anlamında İslam ve Hıristiyan inanışlarının oldukça büyük farklılıklar sergilediğini söylemek mümkün. Ancak tüm semavi dinlerde ortak bir nokta da göze çarpmıyor değil. Tüm ilahi dinler, kendine bağlanan inananlara, büyük bir manevi iklim ve aidiyet duygusu sağlıyor. Hem din hem de psikoterapi, yaşamın getirdiği yalnızlık, soyutlanma, yoksunluk ve zorluklar konusunda kendilerine özgü bir işleyişe sahipler. Bu nedenle belki de din kelimesi pek çok dilde “birleştiren” anlamına gelmektedir. Bu belki de bir tesadüf değildir.

İnsan Ne Tarafa Dönse, Allah’ın Sureti Oradadır!

Psikolojide yapılan pek çok çalışmada, inançla ilgili sonuçlar elde etmek mümkündür. Yapılan çalışmalarda, dinin bütünleştiren, birleştiren, toparlayan fonksiyonu açıkça görülmektedir. Örneğin; yapılan bir akademik çalışmada, dine ve Allah’a derin bir bağlılık duyan insanlarda, depresyonun görülme riski azalmıştır. Kendisini sonsuza dek koruyacak ve gözetecek bir ilahi kudretin varlığı insanlar için güçlü bir sığınaktır. Yine çalışmanın devamı göstermektedir ki, inanan insanlar yaşamı daha tatmin edici bulmaktadır.

İslam toplumlarını da kapsayan pek çok çalışmada, insanların özellikle sıkıntı ve üzüntülü zamanlarında dine yöneldiği de bu çalışmalardan çıkan başka bir sonuç. Dikkat çekici bir seviyede, insanlar derin bir keder yaşadıklarında ibadetler ile birlikte, Allah ile doğrudan iletişime yöneliyor görünmektedirler. Allah ile konuşmak, kederini ve üzüntüsünü O’nunla, en yüce olanla paylaşmak, insanların bir acıyla tek başına başa çıkmaya çalışırken yalnız olmadığının, Allah tarafından işitildiğinin, sevildiğinin, önemsendiğinin ne kadar önemli ve iyileştirici olduğunu da açıkça göstermektedir. Bunun yanısıra hiçbir sıkıntı ve üzüntünün yaşanmadığı zamanlarda da, inancın insanlara güven ve huzur verdiği görülmektedir. Özellikle bu zeminde bulunan insanların, insan ilişkilerinin olumlu, kendine ve başkalarına saygı duyan, herkesi olduğu gibi kabul eden, olgun bir iman anlayışına sahip olduğu görülmektedir. Özellikle de Allah’ı müşfik, sevecen, rahmet ve merhamet sahibi olarak gören insanların çok daha sağlıklı bireyler olduğunu da söylemek mümkündür.

Allah’a şeksiz ve şüphesiz iman eden insanların, yaratıcıya kaygılı bağlanan insanlara göre çok daha yüksek bir manevi doyum sağladığı görülmektedir. Özellikle yetişkinlik döneminde inanmak, şefkat ve merhamet temelleri üzerine oturtulmaktadır. Allah merhametlidir ve itimada layık olan tek varlıktır.

İnsan Ne Tarafa Dönse, Allah’ın Sureti Oradadır!

İslam’da Allah ve Kul İlişkisi

İlahi kudret olarak yaratıcıya duyulan bağlılık ve itikat konusunda dua çok önemli bir yere sahiptir. Dua, tüm semavi dinlerde Allah ile kurulan doğrudan iletişimi göstermektedir. Dua, Allah ile olan yakınlığımızı ifade eder. Allah her daim, kullarının isteklerine cevap vermeye hazır, kullarını gözeten, kollayan kudret-i mutlaktır. İslam inancının merkezinde Allah ve tevhid inancı bulunur. İslam anlayışında amaç gazap değil rahmettir. Çünkü rahmet bizatihi Allah’tır. Her surenin önünde bulunan “esirgeyen ve bağışlayan” sıfatları da bu rahmetin bir tezahürüdür. İslam, Allah’a inanmak, güvenmek ve dayanmaktır. İslam anlayışında Allah’a inananlar, yalnızca O’na güvenir ve O’na sığınırlar. İman etmiş bir kul; O’na teslim olmuş, koşulsuzca O’na bağlanmış kişidir. Kulun her şeyini Allah’a teslim edişi, hayatın kederli ve musibetli taraflarını da daha katlanılır kılmaktadır.

Allah, şüphesiz ki size şah damarınızdan daha yakındır. ( Nasr Suresi )

Chittick ve Murata gibi akademisyenler, İslam’ın en temelde dört anlama sahip olduğunu belirtir:

1. Bütün yaratılmışların Yaratan’larına teslim olması

2. İnsanların, Allah’ın peygamberler aracılığıyla gelen hidayetine teslim olması

3. İnsanların, Allah’ın Hazreti Muhammed (s.a.v ) aracılığıyla gelen hidayetine teslimiyeti

4. Hazreti Muhammed ( s.a.v )’in yolundan gidenlerin, Allah’ın amellerle ilgili emir ve nehiylerine teslimiyeti

İslam dini elbette ki dinamik bir insan anlayışına sahiptir. Allah ve kul arasında seyreden ilişkinin Allah’tan kula gelen boyutu vahiydir; dua ve ibadet ise kuldan Allah’a doğru gelen boyutudur. İslam inancında Allah kullarını sever. Bu durum, tüm dinlerden farklı olarak İslam’a ait bir özelliktir. Allah kullarını hem sever, hem de onlara merhamet eder. O yüce Allah ki, insana kendi ruhundan üflemiştir. Melekler insana secde etmişlerdir. Allah insanı sevmiş, onu kendisine dost edinmiş ve eşref-i mahlûkat sıfatıyla ödüllendirmiştir. Şüphesiz ki rahmeti gazabından, sabrı cezasından, affı yargılamasından çok daha fazladır. Dolayısıyla, İslam inancında Allah ve kul arasındaki bağlılık, karşılıklı bir muhabbete dayanmaktadır. Müslümanlar için bağlılığın temeli; Allah’a koşulsuzca bağlanmak, Allah’ı koşulsuzca sevmek ve şu uçsuz bucaksız kainatta yalnızca ona sığınmaktır.Öğüt açıktır.

İnsan Ne Tarafa Dönse, Allah’ın Sureti Oradadır!

“Kim Allah’a sımsıkı sarılırsa, muhakkak doğru yola iletilmiştir.” ( Ali İmran )

Müslümanların, kutsal kitapla olan iletişimleri diğer dinlerden oldukça farklıdır. Bir kere her Müslüman, Kur’an-ı Kerim okunurken, Kur’an-ı Kerim’i okumasını bilse de bilmese de kendisini huşu içinde hisseder. Kutsal kitaba duyduğumuz saygı çok büyüktür. Müslümanların bir konuyu açıklarken, Kur’an-ı Kerim’i referans göstermeleri de bundandır. O en yüce kitaptır. O en değerli bilgilerin toplandığı ve ilahi bir dille yazılan manevi dayanaktır. Kur’an-ı Kerim okumak biz Müslümanlar için bir nevi huzurdur. Kalbin sükunete kavuşması için de tek yol göstericidir.

İslam inancında Allah’a yönelik manevi ve saf sevgimiz elbette ki Paygamber Efendimiz (s.a.v) için de geçerlidir. Peygamber Efendimiz (s.a.v )’e verilen Habibullah ismi de bu sevgiyi ifade etmektedir. Kurtubi’nin ortaya koyduğu anlayışa göre de, Kur’an-ı Kerim’e ve Hazreti Peygamber’e duyulan bu muhabbet, Allah’a duyulan sevginin de bir parçasıdır. Bu sevgi insanı daha iyi, daha cömert, daha huzurlu kılmaktadır. İbn Kayyim’e göre ise, Allah’ı tanıma ve O’nu sevme, insanın bu dünyadaki yurdudur.

Özetle..

Bir yaratıcı olduğuna ve bu yaratıcıya duyulan sevgi konusunda Immanuel Kant gibi düşünüyorum. Kant der ki: Allah’a yönelik inanç ve sevgi, doğduğumuz andan itibaren kalbimizdedir ! İnsanlar dünyaya gelirken zaten ilahi bir aşkın hükmüyle doğar ve bu sevgi sonsuzdur. Öncesiz ve sonrasızdır ve bu sevgi kalplere yerleşmiştir.

Söylenebilir ki, bağlanma kuramı hem bebekler açısından hem de din psikolojisi açısından incelenmeye değer. İnsanın Allah ile olan ilişkisi, O’na yakın olmakla vücut bulur. İnsan uzaksa da O’nu aramaya gayret eder. Aslında tüm hayat, Allah ile aramızdaki yakınlık üzerine kuruludur. İnsan esasen Allah’ı uzakta aramamalıdır. Çünkü eğer insan idrak edebilirse, Allah onun kalbindedir ve her şey muhabbettir.

Yaşamak dediğinse aşkla dönmektir…

Yorumlar

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir