Geride Bıraktığımız Ya Ruhumuzsa?

Geride Bıraktığımız Ya Ruhumuzsa?

Geride Bıraktığımız Ruhumuzsa

Bir zamanlar Afrika’da kayıp bir şehri aramakta olan arkeologlar, yanlarındaki eşya ve yükleri, yerlilerin yardımı ile taşıyarak uzun bir yolculuğa çıkmışlar. Kafile, bu zor yolculuklarında balta girmemiş ormanların içinde ilerleyerek, nehirleri, çağlayanları geçerek yolculuğa günlerce devam etmiş. Fakat günlerden bir gün, kafiledeki yerliler birden durmuş. Ulaşmak istedikleri yere bir an önce varmak isteyen batılı arkeologlar, bu duruma bir anlam verememişler. Zaman kaybettiklerini, bir an önce yola devam etmeleri gerektiğini izaha çalışarak, yerlilerin neden durduklarını öğrenmek istemişler. Fakat yerliler buruk bir suskunluk içinde sadece bekliyorlarmış. Yerlilerin dilini bilen kafile rehberi, bu anlaşılmaz durumu onlarla bir süre konuştuktan sonra, taleplerini şu şekilde tercüme etmiş: “Çok hızlı gidiyoruz. Ruhlarımız geride kalıyor.

Zamanın Akış Hızı

Hız” kavramı, hayatımıza ilk defa Henry Ford ile modern zamanlarda girdi. Daha hızlı koşan bir at yapamadığı için, insanlar arabayı icat etti. Hayatın değişen dinamiklerinde artık her şey daha hızlıydı. İçinde bulunduğumuz postmodern zamanlarda ise “hız” tek başına anlatamamaya başladı insanı ve kelimenin önüne daha da hızlı olmamızı gerektiren ve belki de bunu bizden kasten talep eden “ultra hız”, “siber hız” gibi kavramlar eklendi. Dünya, başdöndürücü bir yer olmaya başladı 1950’li yıllarla birlikte.

Bugün, hayatı bu denli hızlı yaşarken, geride kendimize yabancı bir ruh bıraktığımızı düşünüyor muyuz acaba, tıpkı hikayedeki İnkalı yerliler gibi. Madem ki böylesine hızlıyız, peki öyleyse neden hala eksiğiz ? İçimizde hep bir tamamlanmamışlık duygusu neden var ? Var oluşumuzun anlamını kaybetmiş gibiyiz. Sürekli yol alan ancak kör bir istikamette ilerleyen yolculara benziyoruz. İlerliyoruz, gelişiyoruz lakin yolun bizi nereye ulaştıracağına dair hiçbir fikrimiz yok.

Mektup Yazmak mı Whatsupp mı

Hangi whatsapp mesajı, bir mektubun verdiği heyecanı hissettirebilir ki? Her bir kilometreyi hasretle, özlemle arşınladığınız uzun bir yolun mest halini, hangi uçak yolculuğu verebilir? Hangi ruhsuz mesaj, yüz yüze olmanın verdiği hazzı sunabilir ki? Biz, hızlı olmakla övünen, bedenleri bu hıza ayak uydurmuş fakat ruhlarını aynı hizaya getirememiş ölümlüleriz. Daha hızlı bir araba, daha hızlı bir internet, daha hızlı bir telefon, daha daha daha.. Sonu olmayan beklentiler içerisinde daha fazla hırs, daha fazla para, daha fazla kariyer, daha fazla dünya. Tüm bunlara karşılık daha az sevgi, daha az dürüstlük, daha az aşk, daha az nezaket, daha az mana… Uçurumun kıyısında tutunurken, sarıldıklarımız hep para ve şöhret; sanki bir yükmüş gibi elimizden çıkardıklarımızsa; sevgi, huzur, incelik, nezaket yani en kıymetlilerimiz.

Zamanı Doğru Yönetmek

Olağanüstü hızlı bu çağda, eksikliğimizi, acizliğimizi göremeyecek kadar hızlı dönüyor dünya. Birbirimize kolay ulaşabilir oldukça, birbirimizden zahmeti, nezaketi, sevgiyi esirgedik. Cevapsız bırakılmış mektuplar gibi hüzünlüyüz. Söylenmesi gerekirken bir türlü söylenmemiş bir cümle gibi kızgın ve öfkeliyiz. Yorgunuz. Bir hayli yorgun ve kırgın. Neye, kime olduğunu bilmeksizin dargınız. Ruhumuzun sarp kaleleri yıkık. Cümlelerimiz kırık. Çünkü artık hakikaten yetişemiyor ruhumuz bu “çok hızlı” çağa.

İnsan bazen durmalı. Koşturmaca, telaş, yetişme ve yetiştirme telaşı. Uykusu kaçan geceler. Yorgun sabahlar. Aslında hepsi bir yanılgıdan ibaret tıpkı bu dünya gibi. Her gün bu koşuşturmacalı yaşamı bir saniyede olsa dondurup öyle bakmak lazım hayata. Kendinize ait sığınaklarınız olmalı. Kendinizi, postmodern koşulların hoyratlığından koruyacak, ruhunuzu ardınızda bırakmayacak, bıraktırmayacak anlarınız ve insanlarınız olmalı hayata dair. Durup bir soluklanalım Allah aşkına. Etrafınıza bir de telaşsız ve sakin bakın. Yanınızdan, kornalarına basarak giden arabaların, hızlı hızlı yürüyen insanların, uğultuyla çalışan klimaların, siren seslerinin, motor seslerinin, insan seslerinin ortasında durun ve etrafınıza bakın. Yoksa hayat, kendimizi kandırdığımız bir oyun mu ? Bunca gürültünün ortasında, ruhunuzu bir yoklayın. Oralarda bir yerdeyse hala umut var demektir. Ardınızda kaldıysa, dönüp onu yakalayın. Yine de umut var demektir.

Ruhunuzun derinliğini kaybetmeyin. Bize en çok o lazım.

Selam ve dua ile

Yorumlar

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir