Ey Mü’min, Vefasızlık Sana Haramdır Bilesin!

Ey Mü’min, Vefasızlık Sana Haramdır Bilesin!

Ayşegül Aldemir Yazıları

‘‘ Verdiği sözünde durmayıp ahde vefasızlık yapan kişi için Kıyamet gününde bir sancak dikilecektir ve o kişi , o vefasızlığı ile bilinecektir . ’’
Peygamber Efendimiz Hazreti Muhammed (SAV)

Ahid ve akit , sözlü ve yazılı olarak bildirilen anlaşma demektir . Vefa ise yapılan anlaşmanın icaplarını tümüyle yerine getirmektir . İslam dini , bu konuya büyük bir hassasiyet gösterir . Tutulmayan sözler , vefasızlıklar toplumun düzenini de bozar . İnsanların birbirine güveninin kalmaması , huzurun da orada bittiğinin göstergesidir . Bu nedenle , Müslümanlar hem Yüce Kelam ile hem de hadisler ile bu konuda uyarılmışlardır . Müslümanlar , yaptıkları akti bozmaktan , sözünü yerine getirmemekten men edilmişlerdir . Sözünde durmamak yani ahde vefasızlık bir nifak alametidir . Ahde vefa ki , İslam ahlakının mihenk taşıdır ! Ahde vefaya en güzel örnek , Allah Rasulü Muhammed Aleyhisselam’dır ! Efendimiz ( SAV ) , yaşadığı tüm hayatı boyunca , peygamberliğinden önce ve sonra da , bütün sözlerine sadık kalmış ve ümmetine , söz verdiklerinde tutmalarını söylemiştir . Keşke ona yakışan bir ümmet olabilseydik … Keşke Muhammed’ül – Emin isminin yüceliğine yaklaşabilseydik..!

Geçmiş yüzyılları bilmiyoruz ama bugün için konuşacak olursak , belki de bu çağın en büyük probleminin vefasızlık ile ilgili olduğunu da fark edebiliriz . Vefa denilen his , insanların birbiriyle olan münasebetlerinde , ticarette , hatta ülkeler arasında bile sözkonusudur . Hayatımızın içinde vefayı ayıklayabileceğimiz bir platform yok , zaten olmamalı da ! Yapılan bir iyiliğe , dökülen bir emeğe teşekkürdür vefa … Ama insanlarda giderek azalan bir duygu aynı zamanda . Ve belki de bu yüzden hayvanları daha fazla arkadaş edinir oldu insanoğlu . Belki de hayattaki en sadık , en vefalı onlar oldukları için…

Verdiğimiz bütün sözler , bütün akitler esasen Allah adına verilmiş sözlerdir ve akitlerdir . Bu nedenle sözünün arkasında durmayanlar Cenab-ı Hakk’ın huzurunda , hem sözünde durmadıkları için hem de o kulun hakkını çiğnedikleri için ilahi adaletin sunduğu bedeli ödemek zorunda kalırlar . Kur’an-ı Kerim ne yüce bir kitaptır ki , bize nasıl yaşamamız gerektiğini sabırla ve itinayla anlatmaktadır . Ve bizler ne kadar şanslıyız ki , Peygamber Efendimiz Muhammed Aleyhisselam’ın kıymetli hadisleri yolumuza ışık tutmaktadır . Ancak idrak konusunda sıkıntılarımız var ! Kul olmanın şerefinin yanında , kulluğunu unutmak ne büyük acziyet ! Mü’min olmak , esasen mü’min sıfatı taşımak değil midir?

Konuşabilen tek canlı insandır ve insan da konuşurken doğruları söylemekle mükelleftir . Sözleri , hakikati değil de yalanı taşıyan bir insan mü’min sıfatına ve imanına ihanet etmiştir . Yalan ve sözünde durmamak en çok İblis’e yakışan sıfatlardır . Dolayısıyla da kulluğuna , fıtratına ihanet etmiş bir insan imandan uzaklaşır , imandan uzaklaştıkça da yaklaştığı yer , İblis’in evi ateştir…

Bir insana bir söz verildiğinde , o sözü tutmak imandan gelir . Sözünü tutmamak , yapılan anlaşmaya uymamak ise mü’minin felaketidir ! Çoğu insan , insanlara yaptığı vefasızlığı kendince basite indirgemektedir . Ancak İslam dini adalet ve ahlak üzerine kurulmuştur . Bu nedenle vefasızlık kadar büyük bir kabahati basite indirgemeyecek kadar da adildir!

Verilen akti bozmayı , sözünü tutmamayı basite indirgeyen insanın yapmaya çalıştığı şey içinde bağıran sesi susturmaktan ya da duymamaktan başka bir şey değildir . Pencere açık olduğunda dışarıdan pek çok ses gelir , pencereyi örttüğünüz anda sanki dışarıda olan korna sesleri , ayak sesleri ya da yağmurun sesi yok mu olacaktır ? Elbette ki hayır . Siz duymak istediğiniz sürece vicdanınız konuşur , o vicdanın üzerine beton dökerseniz , imanınızı kaybetme tehlikesiyle karşı karşıyasınızdır . Bu nedenle tüm kalbiyle iman etmiş bir insan , mü’min ile münafık arasındaki farkı çok iyi bilmelidir . Basite indirgenen her şey , gün gelir o insanı münafık yapabilir!

Münafık , içinde gizlediği şeyin tam tersini açığa vuran ve bu yolla insanları yanıltan kişi anlamına gelir . İslami ilimde münafık kelimesi , Müslümanlığı kabul etmediği halde Müslüman olduğunu ileri süren ve kafirliğini gizleyen kişiler için kullanılmaktadır . Efendimiz Muhammed Aleyhisselam şöyle buyurmaktadır:

‘‘ Münafık , iki sürü arasında gidip gelen öğürsek koyun gibidir . Kah koşar bu sürüye gelir , kah koşar ötekine gider . Oruç tutsa da , namaz kılsa da , Müslüman olduğunu söylese de o yine de münafıktır ! ’’

Ayşegül Aldemir Yazıları

Efendimiz ( SAV )’in bu muazzam tasviri , hislerinin kölesi olan , bu dünyaya tamah eden bir insanın mü’min çizgisinin tam da aksi yönüne gittiğini ne güzel anlatmaktadır . İnsanların görünüşüne bu nedenle aldanmamak gerekir . Yine Efendimiz ( SAV )’in hadislerinde münafık bir insanın en belirgin özellikleri şu şekilde sıralanmaktadır : yalan söylemek , va’dettiği şeyi yapmamak , sözünde durmamak , emanete hıyanet etmek , birine düşman olduğu zaman çirkin sözler söyleyerek sınırını aşmak ve haksızlık etmektir . Elbette ki kendisinde bu özelliklerden biri bulunduğunda kişi münafık sayılmaz . Ancak , münafıklık alameti olan bu sıfatları taşıyan bir insanın da münafığa benzediği inkar edilemez!

Müslümanın en büyük görevi kulluktur . Bu dünya unuttursa da , menfaatler yapılan kötülükleri , vefasızlıkları aklar gibi görünse de , beşer kulluğunu bırakıp , paraya ya da mevkiiye ya da şöhretine tapınsa da bu dünyanın tek bir amacı var Allah’a kul olmak ! Yüce Efendimiz ( SAV ) , Mir’aç yolunda yükselirken Rabbinin karşısında tahiyyat ile başlar cümleye . Ey Allah’ım , der , kainattaki her şey seni zikretmektedir ! Karanlıkta ya da aydınlıkta , tenhada ya da kalabalıkta , Allah’ın her an ve her saniye yanında olduğunu düşünen bir insan , kainatın Allah’a olan zikrini duyan bir insan , hiç gemisini vefasızlığın kıyısına çekebilir mi ? Sözünü tutamayacak kadar cesaret gösterebilir mi?

Var gücüyle bu dünya için çalışan ve yine bu dünya nimetleri uğruna gönülleri dağlayan bir insan her şeyden öte kendi kulluğunun doğasına aykırı davranmaktadır . Tutulmayan vaatler , yarıda bırakılan yollar ile bir insan asıl Yaradan’ına vefasızlık etmektedir . Peki , insan bunu nasıl düşünmez ? Eskiler derler ki , sen birini incittiğinde şu karşıdaki dağlar titrer … İnsan bu kadar değersiz mi ? Söz bu kadar geçersiz mi ? Tutmayacağın sözün dilinde ne işi var o vakit ? Kuramadığın köprüleri yıkmak mıdır maharetin?

Ayşegül Aldemir Yazıları

Yıkar , geçer insanoğlu : sözleri , merhameti , vefayı , her şeyi … Kendi gücüne öyle inanmıştır ki ancak Allah’ın gazabı şüphesiz daha şiddetlidir ! Bu kıyası bu dünyada yapamayan gönüller , ahirette , Kur’an-ı Kerim’de bahsedildiği üzere , o gün anlayacaklardır!

Bir hikaye dinlemiştim geçenlerde , çok acı bir hikayeydi , hatta tüyler ürpertici . Müslüman bir gence , bir arkadaşım , yaptığı bir hata nedeniyle şöyle diyor : ‘‘ Bir kahvenin , bir bardak çayın bile helalliği olur , en azından gidip helallik isteyin ! ’’ Gencin cevabı aynen şöyle : ‘‘ Bunlar sizin adetleriniz sanırım , bizim böyle adetlerimiz yok ! ’’ Ne kadar yazık ve ne kadar acınası!

Bir insanın kendi gücüne dayanarak , başka insanlar üzerinde bu denli rahat davranmasının insan psikolojisindeki anlamı , insanın kendi ben’ini fazla yüceltmesi olarak anlatılmaktadır . İnsanlar mevkiilerine , sıfatlarına , servetlerine güvendikçe insanlara ben ve ötekiler olarak bakmaya başlar . Bu da , dünyanın bir imtihanıdır muhakkak ! Ancak , imtihanın bu kısmında insan nefs-i emmareye yenik düşer çoğu zaman . Çünkü bu cesur insana göre , ötekiler için sözünü tutman gerekmez ! Yalan söylenebilir : pembesi , kırmızısı , turuncusu … Ahde vefa mı , o da nedir ? Karşısındaki insanı ötekileştirdikçe , kendini yüceltir ve aynı zamanda kendine de yabancılaşır . O hep iyidir , insanlar bu yüzden ona saygı göstermelidir , elini eteğini öpmelidir . Güçlüdür , sağlıklıdır ve bu güç yaptığı her kötülüğü silebilir . Doğruyu sadece o bilir , cezaları da . Lakin , o kendi dünyasının Sezar’ıdır ! Hesap gününü sorsan en iyi o bilir , her konuda bir fetvası hazırdır . Ancak kitabının sağdan mı , soldan mı verileceği önemli değildir . Kitabı elbette ki , sağından verilecektir , Endülüjans bir bakış açısıyla o zaten cennetin anahtarına sahiptir ! Parayla her şeyi almaya alışkın olan bünyesi servetinin , kurbanda girdiği dananın , övündüğü ibadetlerinin onu orada kurtaracağına emindir . Boynundaki vebali elmas bir gerdanlık gibidir ! Bu vebal ona acı değil , gurur verir ! Sözler tutulmak için midir ? Elbette ki hayır , sözler onun tekelindedir . Vefa , İstanbul’da bir semt değil midir ? Bozacının şahidi de şıracıdır muhakkak . Aklandıkça karalanır yüreği . Mevlana Celaleddin Rumi bakın Mesnevi’de neler söyler bizlere:

Meydan geniş ama ortalarda er yok

Bir öyle zamanki bildiğin haller yok

Herkes görünüşte sanki bir evliya !

İslam olarak ruhta ateş yok fer yok !

İnsanlar zordur , zorlaştırır … Ancak , hak sahiplerine hakkını yine Cenab-ı Allah verecektir . Her şeyin aşikar olacağı o günde , gönlü güzel Efendimizin ( SAV ) ‘‘ Ümmetim ‘ Ümmetim ! ’’ diye seslendiği , İsrafil’in Sur’u üflediği o günde işte…

Ayşegül Aldemir Yazıları

Korusun Rabbim ! Vefasızlığın paslı yüreğinden , kirli ellerinden … Elde bir tesbih , tane tane çekilir acılar , pare pare olan yüreklerde … Kimse bilmese de O bilir , muhakkak!

Yorumlar

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir