Eski Mahallelerin Özlemi Kitap Yazdırdı

Eski Mahallelerin Özlemi Kitap Yazdırdı

Halûk Sena Arı, 80 yaşında bir yazar. Osmanlı’da aile hayatı ve edep ile ilgili konularda pek çok eseri var. Asıl amacı ise geleneksel Türk evlerinin üç boyutlu resmedilerek tanıtılması. Bu evlerden yaptığı tablolarla 40’tan fazla sergi açtı. Son kitabı da bu sergileri destekler nitelikte…

Göz alıcı kilimlerin üzerinde yürürken, penceredeki delik işi güneşlikler dikkatimizi çekiyor. Ardından sehpa üzerindeki iğne oyalı aksesuarlar… Konsol üzerinde bin bir emekle Şile bezine yapılan nakış işlemeleri var. Duvarda da yağlıboya tablolar… Bir masal evi gibi burası. Sanki Göztepe’de apartman dairesi değil de, cumbalı bir konak… İçinde biri 80, diğeri 85 yaşında iki saygıdeğer insan yaşıyor. Belki onların yaşanmışlıklarıdır burayı bu kadar sıcak kılan. Yine de bir şeyin özlemi var bu evde, belli. Ama ne?

Yeni Asya Neşriyat’tan çıkan ‘Mahalle Kültüründen Yansımalar’ kitabını okumasak epey kurcalardı bu soru zihnimizi. Neyse ki bahse konu bu hasretin sebebini biliyoruz artık. Yağlıboya tablolarındaki renkli sokaklar da, şifonyer üzerindeki üç boyutlu ahşap evler de eski mahallelere özlemi anlatıyor bize. Onların sessizce anlatmak istediklerine ev sahibi Halûk Sena Arı tercüman oluyor. Akıcı Türkçesi ve seçtiği kelimelerle özenle anlatıyor bize eski mahalleleri, tıpkı kitabında yazdığı gibi…

13 şehrin mahalle kültürünü anlatıyor

Arı, kitabı yazmasının sebebini “Özlediğim insanlara hasret, belki de minnet…” diyerek açıklıyor. Bu öyle bir özlem ki, 80 yaşına rağmen yaklaşık 10 kişiyle röportaj yapmasına ve 13 şehrin tarihini araştırmasına engel olmuyor. Kitapta Denizli’den Gaziantep’e, Elazığ’dan Konya’ya, Bursa’dan Edirne’ye kadar çeşitli illerin ‘mahalle kültüründen yansımalar’ var.

Eser yeni çıksa da, Arı’nın mahallelere özlemi çok eski. Çocukluğunu ve gençliğini geçirdiği Üsküdar’daki mahallesinden ayrılmasıyla başlıyor onun hasreti. Eşinin Karayolları Genel Müdürlüğü’nde inşaat mühendisi olması ve sürekli farklı illere atanması da bu hasreti giderek körüklüyor. Eskişehir, Kastamonu, Düzce derken sıla hasreti bir türlü bitmek bilmiyor.

Düzce’deki evinin bahçesinde bulunan eski tahtaları eline alması, onun hayatının dönüm noktası. Farkında olmadan yongalara şekil vermeye başlıyor Arı. Saatler sonra ortaya çıkan şey ise, onun ilk eseri. Üsküdar’daki evinin hayalindeki maketi… (Maket hâlâ evindeki şifonyerin üzerinde duruyor.) Henüz 25 yaşındayken yaptığı bu maketle uzunca bir zaman özlem gideren Arı, yalnızca evini değil yaşadığı mahallelerdeki birçok evin maketini yapmaya başlıyor. Daha sonra resim kursuna giderek bu maketleri yağlıboya tablolarının üzerine yerleştiriyor. Ardından ilk sergi… Serginin sonrasında herkes bilgilerini kitaplaştırması gerektiğini söylüyor Arı’ya. Ve ilk kitabı “Osmanlı’da Aile Hayatı” yayımlanıyor.

Edebe muhtelif konularda pek çok eseri bulunan yazar, son kitabında mahalle kültürüne ait geride kalan birçok şeye değiniyor. Eski mahallelerde yaşayan insanların hepsinin ortak noktası ise son derece yardımsever ve dayanışma içinde olmaları. Ona göre; uydu kentlerde, sitelerde yetişen çocuklar tüm bunlardan yoksun. Ebeveynler de aynı şekilde. Arı, “Osmanlı’da ‘vermek’ üzerine kurulu bir hayat vardı. Şimdi her şeyde ‘ben’ var. Egolar ön planda. Eskiden insanlara faziletli, erdemli olmaları artı değer sağlarken artık maddî refahla statü kazanılıyor.” diyor.

Arı’nın mahalle kültürüne dair değindiği en önemli noktalardan biri ‘güven’. Bugün çelik kapılarını 3 kez kilitlemeden çıkamadığımız evlerimizin, önceden ahşap kapılarının üzerinde anahtarların durduğunu hatırlatıyor. Yine bir annenin çocuğunu, komşusuna gözü kapalı bırakabildiğine değiniyor. Ardından da ekliyor: “Komşular, mahalledeki çocukların annesi gibiydiler âdetâ. Çocuklar onlara ‘ana’ diye hitap ederlerdi. Komşunun uyarısı, nasihati, hatta yanlış yaptığında kızması bile çocuğun ahlakî gelişimini sağlardı. Şimdi mümkün mü böyle bir şey? Azıcık kızsanız ilk önce annesi çatar size!”

Ben de mahalle kültürüne riayet edemiyorum

Mimarî açıdan bakıldığında mahallelerde evler birbirine daha uzak, apartmanlarda ise iç içe. Komşuluk ilişkileri yakın olması gerektiği halde neden daha uzak? Arı’ya göre sebep, müşterek menfaatler. Apartmanda oturanların her biri aynı düşüncede değil, olamaz da. Apartmanın gideri, bakımı, bahçenin düzeni, kapıcının kullanılması vs. konularda herkesin ayrı fikre sahip olması ihtilâfa neden olabilir. “Tabiî bir de gündelik hayatın ‘yoğun’luğu var.” diyor yazar.

Mahalle kültürünü gelecek nesillere aktarmak için yazmasına rağmen kendisinin bile bu kültüre artık riayet edemediğini söylüyor: “Anadolu’da bulunduğum yıllarda, mahallemize biri taşındığında ‘hoşgeldin’e gider, bir ihtiyacı var mı diye sorardık. Ama şimdi apartmanımıza gelenlere gitmekte biz de kusur ediyoruz. Nasıl karşılanacağımı bilememekten belki de… Yine de gitmem gerek, iyi karşılar ya da karşılamaz, onun ahlâkıyla ilgili. Bu yüzden ben de hatalı davranıyorum aslında.”

Kaynak: Zaman

Yorumlar

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir