Çocuklarda Duygusal Özerkliğin Gelişimi

Çocuklarda Duygusal Özerkliğin Gelişimi

Çocuklarda Duygusal Özerkliğin Gelişimİ

Çocuklar ile ana-babaları arasındaki ilişki yaşam döngüsü boyunca defalarca değişir. Örneğin; duyguların ifade edilmesi, ev içindeki güç dağılımları, iletişim biçimleri, ana-babanın yeterlilikleri ve toplumsal rollerdeki değişimler çocuk ve ana-baba arasındaki ilişkinin yönünü de belirler. İnsan hayatında özerklik kazanmanın ilk belirtileri 1,5 – 3 yaş arasında görülmektedir. Ancak duygusal özerklik kazanımı ergenlik ile başlayan bir süreçtir. Duygusal özerklik, kişinin sağlıklı bir birey olmasını, zorluklar karşısında yılgınlık göstermeden ayakta durabilmesini ve hayatla başa çıkabilme becerisini ifade etmektedir.

Ergenliğin sonlarında, ergenlerde bireyselleşme ön plana çıkar. Bu dönemde bireyler anne ve babalarına duygusal olarak, çocukluk dönemlerine göre daha az bağımlılık gösterirler. İlk olarak, 15-18 yaş grubu ergenler bir konuya üzüldüklerinde, kaygılandıklarında ya da yardıma gereksinim duyduklarında ana-babalarına koşmazlar. İkinci olarak, anne ve babalarını artık her şeyi bilen ya da çok güçlü kişiler olarak görmezler. Üçüncü olarak, ergenler genellikle aile dışındaki kişilere duygusal olarak bir bağlılık hissederler. Özellikle arkadaşlar bu dönemde fazlaca etkilidir. Son olarak ise ergenler anne ve babalarını sadece anne ve baba olarak değil “insan” olarak görme eğilimindedirler ve ana-babalarıyla bu yolla iletişime geçmeyi tercih edebilirler. Mesela bir ergenin, işyerinde zor bir gün geçiren babasıyla kurduğu empatik iletişim buna örnek olarak gösterilebilir ve bir ergen genç için bu empatik ilişki çoğu zaman keyif vericidir. Ergenler sıklıkla duygusal enerjiye bağlanmış bir biçimde harekette bulunurlar.

İster çocuklukta, ister erinlikte olsun, bir çocuğun sağlıklı bireyselleşmesi ve duygusal özerkliğini elde etmesi birbirleriyle uzak değil, yakın ilişkileri olan ailelerden beslenmektedir. Yapılan çalışmalarda görmekteyiz ki, gergin aile ilişkileri, olumlu gelişime değil, “sorun”a yol açar. Kendisini özerk ve sağlıklı bir birey olarak gören ergenlerin aile yapılarının genel itibariyle “güven” temeline dayandığı açıkça söylenebilir.

İsyan, şiddet, olumsuz akran gruplarına dahil olma gibi istenmeyen davranışlar, daha ziyade bireyselleşme sürecini sağlıklı atlatamamış, olgun olmayan ergenlerde görülmektedir. Aile ilişkileri olumlu bir temele dayandığında, araya mesafeler girse dahi, ilişkiler zedelenmemektedir. Uzakta yaşayan öğrencilerin durumu da bir nevi özerklik biçimidir. Düşününüz ki çocuğunuz, ikamet ettiğiniz şehrin uzağında bir üniversiteyi kazandı. Böyle olsa dahi bu çocukların ana-babalarına yönelik yüksek doyum sağlayan güvenli ilişkiler kurabilmeleri tamamen aile ve çocuk arasındaki tutarlı ve olumlu iletişime bağlıdır. Hatta öyle ki, uzakta yaşayan öğrenciler, kimi zaman ailesinin yanında okuyan öğrencilerden, çok daha fazla ailesine güven duyabilmektedir. Bunun kriteri, aile yanında olmak ya da uzakta olmak değildir şüphesiz. Önemli olan çocuğunuz yanınızda da olsa, uzakta da olsa sizinle saygı ve sevgiye dayalı oluşturduğu iletişim şeklidir.

Gergin ortama sahip aileler, ergenlerin duygusal özerklik kazanımını nasıl sekteye uğratıyorsa aynı şekilde çok fazla koruyucu olan ailelerin çocuklarında da duygusal özerklik gelişimi sıkıntılı olmaktadır. Müdahaleci ya da aşırı koruyucu olmaya yatkın ana-babaya sahip olan ergenler depresyona, anksiyeteye daha eğilimlidirler ve beraberinde toplumsal konularda yeterlilik kazanma konusunda fazlasıyla zorlanmaktadırlar. Müdahaleci ailelerin çocukları da bu anlamda duygusal özerklik ve birey olma konusunda problem yaşayan çocuklar olmaktadır. Aşırı koruyuculuk, özellikle başlangıçta kendine daha az güvenen bireyler için zarar verici olabilir.

Kendisini iyi hissetmeyen, benlik algısı düşük ve aşırı zorlayıcı ana-babası olan ergenler özellikle depresyona karşı daha savunmasızdır. Aynı zamanda bu tutumda olan ailelerin çocuklarının okul başarısı ve içten gelen motivasyonunda da sıkıntılar görülmektedir.

Birey olma sürecini engelleyen ana-babaya sahip ergenler, ergenlik sürecinde pek çok psikolojik sıkıntılar ile sinyaller verirler. Sonuç olarak, danışanlarımız bizlere başvurduklarında bildiğimiz bir şey var ki; duygusal özerklik ve sağlıklı birey olmak, ailede duygusal yakınlığın desteklendiği koşullarda gelişmektedir!

Ergenlik döneminde aile içinde daha az çatışma yaşamak ve ergenin hayatla mücadele edebilecek bir birey olmasını sağlamak için bize düşen görevler nelerdir peki?

– Çocuklara kendilerini ifade edebilme imkânı tanımalıyız. Çocuğunuzun düşüncesine katılmayabilirsiniz ve bunu ifade etmenin en temelde iki yolu vardır: ya çocuğunuzu dinlersiniz ya da çocuğunuzu yargılarsınız. Dinlediğinizde size yaklaşacaktır; yargıladığınızda ise sizden uzaklaşacaktır.. Kısacası iletişime daha fazla imkân vermek önemli bir kazanç sağlayacaktır.

– Çocuklarınızın, özellikle ergenlik döneminde, ortaya koydukları fikirlerin mantığını araştırın. Bu mantık araştırması aslında bir nevi otokontrol olarak da düşünülebilir. Çünkü çocuğunuzun fikirlerini nereye dayandırdığını ve neyle temellendirdiğini anladıkça çocuğunuzun yaşantısıyla ilgili de daha fazla bilgi edinirsiniz. Böylece çocuğunuzla çatışmadan, onun dünyasını kontrol etmeniz mümkün olur.

– Suçlamalarda bulunmaktan kaçının. Suçlamalar sadece çocuğunuzun sizinle kurduğu iletişimi kesmesine neden olacaktır.

– Çocuğunuz size bağımlı olduğunda, onu daha fazla korumuş olmazsınız. Aksine çocuğunuzun sosyal hayatta, yanında siz olmadan da tutunabilme becerisini sekteye uğratma riskini üzerinize almış olursunuz.

– Onların yolunda, onlarla birlikte yürüyün. Çocuğunuzun geçtiği yolları, gördüğü manzaraları, zorlukları ve bu süreçte yaşadığı duyguları paylaşın.

– Çocuğunuzun okul başarısı, dışarıdan gelen ödüllere değil, kendi içinden gelen motivasyana dayanmalıdır. Bunun için de çocuğunuzun kendi kendini motive edebilecek bir birey olması konusunda ona destek olun. Her durumda, her şey yolunda olduğunda da, zorluklar ortaya çıktığında da, ihtiyaç duyduğu enerjiyi kendi içinden alması için ona imkân verin.

– Çocuğunuza yönelik tutumunuzda her zaman tutarlı olun.

– Aile içi kuralları oluştururken, çocuğunuzun bu kuralları daha çok benimsemesi için, kuralları birlikte koyun. Sınırlar, kurallar net olsun.

– Çocuğunuzla sonuçsuz ve çözümsüz çatışmalara girmemeye özen gösterin. Fikir ayrılıklarınızı konuşurken alternatif çözümleriniz her zaman cebinizde olsun. Çocuğunuzun bu çözümler üzerine düşünmesine ve karar verebilmesine yardımcı olun.

– Her konuda, her zaman kendi gündeminizi çocuğunuza dayatmayın. Mümkün mertebe, tüm ailenin birlikte mutlu olabileceği planları uygulamaya koymaya özen gösterin.

Sağlıklı birey olma süreci ve duygusal özerklik; uzak ilişkilerin olduğu değil, ergenin bireyselliğini öne sürmesine ve geliştirmesine olanak veren yakın aile ilişkilerinde büyür. Dolayısıyla genç insanın bireyselliğini hem kabul eden hem hoş gören ana-babaların olduğu ailelerde ergenler çok büyük psikolojik avantajlardan yararlanırlar.

Ergenlik dönemini fırtına ve stres olarak tanımlayanlara selam olsun. Pek de haksız olmasalar gerek. Kolaylıklar dilerim.

Selam ve dua ile…

Yorumlar

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir