Bir Zamanların Başkenti Bursa

Bir Zamanların Başkenti Bursa

Bursa-Uludağ-Ayşegül-Aldemir-Yazlıları

Bursa…

Şehrim, yârim, yarenim Bursa…

Bir masaldır bu şehir. Girer girmez göz kamaştıran heybeti sarar insanın ruhunu. Ve Osman Gazi görünür şehrin kapısında, buyur eder içeri şehrinin misafirlerini ve sakinlerini… Hoşgeldin, safa getirdin nidalarıyla…

Padişahların, sultanların, evliyaların, sufilerin dergahıdır Bursa. Yürüdükçe yollarında açar kendini yüreği açık olanlara…

Ayşegül Aldemir Yazıları

Bithynia kralı Prusias’la başlar masal şehrin hikayesi. Yeni bir şehir, yeni bir düştür Prusias’ın kalbindeki… Gecelerce düşünürken Prusias bu hayali, Kartaca’dan bir komutan da ülkesine kırgın ve sürgün yollardadır; ayrılıp kaçarken şehrinden ve sığınacak yeni bir yerin yollarını arşınlarken Prusias’ın hayalinden girer içeri… Kartaca’dan kaçıp gelen yolcunun Hannibal’dir ismi! Hannibal! Prusias bir şehir kurmak ister  Hannibal ise bir şehre ait olmak ister. Kader, bir şehrin yazgısında buluşturur bu iki divaneyi… Prusya bağrına basar Hannibal’i. Ve Hannibal, bir anda krallığın kumandanı ve Prusias’ın düşlerinin sihirli değneği olarak bulur kendini. Hayat tuhaftır bazen, kimisi şehrini düşlerde kurar, kimisi de düşlenecek şehirler kurar. İşte Prusias ile Hannibal’in de böyleydi hikayesi…

Hannibal bataklık gibi olan bir ovadan bahseder Prusias’a. Prusias hayalindeki şehrin bir bataklığa kurulmasına bir türlü ikna olmaz… Belli ki Hannibal Prusias’ın düşlerine, Prusias’tan daha sadıktır ve Prusias’tan daha çok inanmaktadır, ısrar eder ve kurutur bataklıkları, çiçekleri bile açtırır inancı. Ve böylece bir dağın eteğine, bir ovanın üzerine, bir hükümdarınsa kalbinin ta içine kale şehri olan Prusias kurulur. Bursa’ya bugünkü ismi de İ.Ö 550 yılında kral Prusias vermiş olur.

Ayşegül Aldemir Yazıları

Zaman değişir elbet tıpkı hükümdarlar gibi… Prusias’ın geleceği de şimdi kabul olunmuş bir duanın sahibine aitti, bu er kişi Ertuğrul Gazi idi. Rüyasında bir ses işitti: ‘‘Madem ki benim kelamımı ( Kur’an-ı Kerim ) bu kadar yürekten ve saygıyla okudun, oğulların ve torunların sonsuza kadar bu topraklarda saygı göreceklerdir.’’ Oğlu Osman idi, torunu Orhan… Edebali’nin gözbebeği Osman, Malhatun’un kalbinin sahibi Osman… Geleceğin imparatorluğunun ilk adımı, ilk tuğrası, ilk cuma hutbesiydi Osman yani Osman BeyOsmanoğullarının müşfik beyi adım adım yaklaşırken Bursa’nın fethine aynı günde bir ölüm ve bir doğum haberi eşlik etti kadere. Ertuğrul Bey’in yaşamının son kandil ışığı, Orhan Bey’in yaşamının ilk kandil ışığını yaktı. Hayat, acıların yanında her zaman teselliler verir ya hani; bir babayı kaybetmenin acısı, bir evlada sahip olmanın merhemiyle sarıldı, ağlayan gözlere umudu bağışlar gibi…

‘‘Ruhumu ferahlatan oğul, sen kederlenme! Geleceğin mutluluk, zafer ve şanla dolsun. Bütün kaygılar senden uzak olsun. Seni çevreleyen kutlulukla asla zorba olma. Bakışlarını zalimlikten kaçır. Adaleti geliştir ve onu yeryüzüne süs yap. Bedenimden ayrılacak ruhumu, kazanacağın zaferlerle her daim mutlu kıl. Dünyayı fethettiğin zaman da İslam’ı yaymaya çalış. Bilginleri her zaman onurlandır. Orduların ve servetin seni hiçbir zaman gururlu yapmasın! Ben inanç gücünü yaymak için çalıştım, sen benim isteklerimi tamamlayacaksın. Durmadan halkıma karşı nasıl iyilik yapacağım diye düşüneceksin. Ancak o zaman ilahi sevgiyi kazanırsın.’’ Osman Bey’in son sözleri bunlar oldu, bu sözler ki tüm padişahlara kılavuz oldu. Ah Osman Bey! Bu dünyaya verdiğin beyler, hanlar, hakanlar, fethettiğin topraklar ve yüreklerini fethettiğin milletler seni her daim hatırlasın! Osman Bey’in oğullarına iki mirası vardı biri henüz fetholunmayan Bursa’ya gömülmek, diğeri Bursa’yı başkent yapmak… Babasından tahtı devralan Orhan Bey, babasına ahde vefa sözünü tuttu. Osman Bey’in kalbini fetheden Bursa, Orhan Bey tarafından fetholunmuştu. Bu armağanın nişanesi olarak da Osman Bey’in mübarek naaşı Bursa’ya gömüldü. Bugün hala Gümüş Kubbe olarak bilinen yerde baba ve oğul huzurla şehri yönetmektedir…

Ayşegül Aldemir Yazıları

Yazmakla bitmeyen bir tarihtir Bursa… Muradiye Külliyesi, askerlerinin önünde şehitlik mertebesini ararken zaferi bulan bir padişahı, Sultan Murad’ı anlatır… Ulucamii, kalbin secdeye yönelmesinin adıdır. Ulucamii, her beş vaktin birinde Hızır Aleyhisselam’ın kıldırdığı namazın kutsallığıdır… Emir Sultan Hazretleri, Somuncu Baba, Molla Fenari, Üftade Hazretleri, Abdal Murad, Geyikli Baba ve evliyaların niceleri, bilinenler, bilinmeyenler, hatta Yunus Emre gibi yolu buralardan gelenler geçenler, ismini hatırladıklarım ve hatırlamadıklarım hepsine selam olsun…

Ayşegül Aldemir Yazıları

Ahmet Hamdi Tanpınar’ın da şiirinde söylediği gibi billur bir avizedir Bursa’da zaman… Gittiğin her yerde özlersin onu. Gittiğin her yere götürürsün kokusunu. Arar gözlerin her şehrin sofasında Ulu Camii’yi, Koza Han’ın ipeksi yumuşaklığını, Tophane’de içtiğin bir bardak çayı, Kapalıçarşı’daki keskin kahve kokusunu, Yeşil Türbe’nin sakinliğini ve hatta Çekirge’deki Hacivat ile Karagöz’ü…

Ayşegül-Aldemir-Yazıları

Ve Uludağ yükselir şehrin eteklerinden yukarıya doğru tüm ihtişamıyla… Uludağ, keşişlerin dağı… Kimbilir kimler geldi geçti eteklerinden… Kimbilir hangi paramparça kalplere soluk oldu nefesin… Yaslanıp sırtına dalarken uzaklara kimbilir hangi gözyaşları düştü yamacından bu şehrin surlarına… Ve hangi toylarla coştu ırmakların, göllerin… Ey ulu dağ! Ateşin küskün neden? Neden başın böyle mağrur ve bir o kadar da hüzünlü? Bembeyaz örtünün altında kimbilir neler saklı? Anlat bana sisini, pusunu, gücünü…

Ayşegül Aldemir Yazıları

Uyumaz bu şehir, bazen uyutmaz da… Sevdiğin ve sevmediğin her şeyi taşır bu şehir. Yazdığın ve yazmadığın her şey onun mürekkebindedir. Ey Bursa! Ezberlediğim yollarının, sokaklarının üzerine yemin ederim ki gökyüzündeki yıldızları kıskandırır güzelliğin. Ey yeryüzünün Süreyya’sı, kalbimin sırdaşı Bursa… Bir hanedanlığın ilk başkenti, kainatın kıymetlisi Bursa! Ne kadar anlatsam da seni bilirim eksik kalır cümleler… Bazen az bulurum yazdıklarımı, bazense sokaklarında kaybolurum kelimelerinin arasında. Bir ahşap evin gölgesinde ararım bazen seni, bazense bir çınarın serinliğinde. Bulmak ve bulunmak ümidiyle…

Kendi hudutlarının dışına taşan bir güzelliği anlatmanın tarifi her zaman mümkün olmayabilir. Olur ya bazen bir rüya görürsün, heyecanla anlatırsın gördüklerini ya da heyecanla dinlersin karşındakinin söylediklerini. Ama karşındakinin gördüğü rüyaya giremezsin bir türlü, onu anlaman için aynı rüyayı senin de görmen gerekir. Çünkü o rüyalar anlatılırken tasvirler daha soluktur ve kelimeler zihnindekini anlatmak için daha siliktir. İşte Bursa tam da böyledir. Bursa’ya yolunuz düşerse, görülen ama anlatılmaya kafi olmayan bu rüyayı görecek gözleriniz, Prusias ile Hannibal’in düşlerine gireceksiniz, belki Şeyh Edebali bir kez daha anlatacak size geçmişin hikayesini ve Osman Gazi ile Orhan Gazi bir kez daha kuracak şehri…

Bursa’yı yaşayan, soluyan, yolu buraya düşen, yolu buradan geçen ey yolcu yediğin, içtiğin senin olsun, bize gördüklerini anlat… Bize gördüğün rüyayı anlat…

Yorumlar

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir