Bazen Trenlerin Vagonlarında Taşınır İnsanların Omuzlarındaki Yükler…

Bazen Trenlerin Vagonlarında Taşınır İnsanların Omuzlarındaki Yükler…

Ayşegül Aldemir Yazıları

Trenlerin de öyküsü vardır … Peronlarda bekleyen ve oradan oraya savrulan yolcular misali trenler de bir hikayeyi taşıyıp dururlar bir yerden , başka bir yere …

1839 yılı Osmanlı tarihinde yeni bir dönemin başlangıcıdır : Tanzimat Dönemi … II.Mahmud’un vefatının ardından tahta geçen oğlu Abdülmecid tarafından Tanzimat’ın meşalesi yakılmış ve Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerine kadar da etkisini sürdürmüştür . Tanzimat Fermanı’nın getirdiği yenilikler askeri , hukuki , toplumsal düzenlemeler olmak üzere çok geniş bir alanı kapsamaktadır . Ancak bu yeniliklerin tesir ettiği en önemli alanlardan biri ulaşım olmuştur .

O gün , Sultan Abdülmecid ve dönemin sadrazamlarını biraraya getiren mevzu demiryollarıdır . 1855 yılında , Avrupa’nın yüksek tirajlı gazetelerinde Osmanlı hükümetinin verdiği bir ilana rastlanır . İlanda , imparatorluk toprakları üzerinde bir demiryolu ağı kurulmasından söz edilmekte ve istasyonların , rayların , binaların inşası için Avrupalı şirketlere çağrı yapılmaktadır .

O dönemlerde henüz Osmanlı’da bulunmayan demiryolları elzemdir . Hem batı ile artan ticaret ve hem de tarım ürünlerinin taşınması zorunluluğu demiryollarını mecburi kılmaktadır . Mallarını daha hızlı , daha kolay ve daha güvenli bir şekilde yerine ulaştırmak isteyenler için de , uzakları yakın etmek isteyen binlerce insan için de demiryolları o dönem için su gibi aziz bir ihtiyaçtır …

Osmanlı hükümetinin gazetelere verdiği ilanlar çok kısa bir zamanda etkisini gösterecektir . İngiliz müteşebbisler aralarında bir vekil seçerek o vekili ( Robert Wilkin ) padişah ile görüşmek üzere Osmanlı topraklarına yollarlar . Wilkin , İzmir ile Aydın arasında bir demiryolu inşası için imtiyaz talep eder . 1855 yılında başlayan imtiyaz görüşmeleri , 1856 yılında tamamlanır ve İngiliz müteşebbisler demiryolu imtiyazını alır … Böylece İzmir ile Aydın arasında yüz otuz üç kilometrelik demiryolu hikayesi de başlamış olur . 1866 yılında , Ege’nin bu mavi-yeşil topraklarında , ilk tren sesi tiz bir çığlık gibi , acı bir feryat gibi ve tüm akustikleri bozarcasına etrafa yayılır …

Ayşegül Aldemir Yazıları

1866 yılında ilk demiryolu hattının işletmeye açılmasıyla birlikte Ege’nin kaderi de , çehresi de değişmeye başlar … Kurulan istasyonlar sadece şehirleri değil , insanları da değiştirecektir …

Osmanlı İmparatorluğu bir fermanla ulaşımda böylesi bir güce kayıtsız kalamayacağını ifade etmiş olsa da , bu topraklarda demiryolu hatlarını döşeyebilecek güçlü bir ekonomiye o dönemde sahip değildir . Ege ve Rumeli’nde imtiyazlar çerçevesinde İngiliz ve Alman şirketler tarafından demiryolları inşa edilirken , 1891 yılında Hicaz komutanı Osman Nuri Paşa , dönemin padişahı II.Abdülhamid’e bir teklif sunar . Teklifte İstanbul – Mekke ve Medine’yi birbirine ulaştıracak olan ‘‘ Hicaz Demiryolu Projesi ’’ nden bahseder . II. Abdülhamid bu teklifi en samimiyetli hisleriyle kabul edecektir . Ve böylece Hicaz Demiryolu Projesi dünyada borçsuz , faizsiz , kredisiz olan ve inşası tamamlandığında kar etmeye başlayan tek demiryolu projesi olarak tarihe yazılacaktır . Ve bu projede imtiyaz hakkı kat’i surette yabancı müteşebbislere verilmeyecektir !

Ayşegül Aldemir Yazıları

1900 yılında , Şam’da ilk temeli atılan Hicaz Demiryolu tam sekiz yıl sonra Medine’de tamamlanmıştır . Yüce Allah’ın farzlarından birine olan sadakatin göstergesidir Hicaz Demiryolu … Osmanlı İmparatorluğu içinde başarılı bir proje olarak tarihe adını şükranla yazdıran Hicaz Demiryolları Hattı dünyayı kasıp kavuran savaştan nasibini alacaktır . 1919 , Osmanlı topraklarına acıyı , kederi ve Birinci Dünya Savaşı’nın silinmeyen izlerini getirmiş , itikatlı bir başarı öyküsü olan bu projede , tren raylardan çıkmış ve Mondros Ateşkes Anlaşması hükümlerince , Medine Komutanı Fahrettin Paşa tarafından demiryolu hattı derin bir kederle yabancılara teslim edilmiştir .

Ayşegül Aldemir Yazıları

Abdülhamid Han ezoterik hikayelerini gerçeğe dönüştürebilecek kudretli bir hükümdardır . Kalbinde , sınırları ortadan kaldıracak bir düşün gücü vardır , harekete geçer ve böylece Osmanlı başkenti İstanbul’u Avrupa’ya bağlayacak olan bin iki yüz yetmiş dokuz kilometrelik demiryolu hattının temelleri atılır . Bu düş 1888 yılında tamamlanır . Bugün ise Türkiye sınırları içerisinde bu demiryolu hattının üç yüz otuz üç kilometrelik kısmı bulunmaktadır .

Sultan Abdülhamid’in İstanbul’u Avrupa’ya bağlayan kapılarından biri mimar Jasmund’a aittir . Jasmund tarafından , inşasına 1888 yılında başlanan Sirkeci Garı 1890 yılında hizmete açılmıştır . Sirkeci Garı’nın açılmasıyla , Burjuva Avrupa için batının öte yakasına , bu gizemli imparatorluğa dair duyulan merakı giderme imkanı da böylece doğmuştur . 1890’lı yıllarda , İstanbul tüm görkemiyle , Orient Ekspress treninden inen yolcularını Sirkeci Garı’nda karşılamıştır . Trenden inen yolcular bin yıllık bir şehrin kokusunu ciğerlerine çekerken tozlu anıları değil , göz kamaştırıcı bir tarihi ciğerlerine doldurmuşlardı . Ülkelerine tekrar döndüklerinde kalplerinin bir kısmını sonsuza dek bu şehirde bırakacaklardı … Orient Ekspress ile gelirken zihinlerinde Osmanlı’ya dair binbir yanılgı duyan bu insanlar , dönüş yolunda bavullarına sığmayacak kadar şaşkınlık ve hayranlık da götürdüler ülkelerine…

Ayşegül Aldemir Yazıları

Kurtuluş mücadelesinin de sadık dostlarından biridir demiryolları … Vatanın neden baştan başa demir ağlarla örüldüğünü anlamak için sanki her garda , her istasyonda mısra mısra yankılanan şu dizelere bakmak kafidir : ‘‘ Toprağın beline , vatanın bir zerresi bütününden ayrılmasın diye , o kuşağı bağladık . Bu demirleri vatanın yüreğine zaferi perçinlesin diye çaktık . ’’

Zamanla demiryolu hatları Anadolu’yu da baştan başa saracaktı . Anadolu demiryolunun ilk mola yeri Haydarpaşa Garı’dır … İşgal edilmiş toprakların gölgesinde dimdik ayakta durmaya çalışan bu taş binada işgal devletlerinin yüzüne tokat gibi çarpan bir söz duyulur : ‘‘ Geldikleri gibi giderler ! ’’

19.yüzyılda trenler bambaşka topraklarda , bambaşka insanlarla , bambaşka yaşamlara eşlik etti … Lenin ve Troçki’yi koruyan kızıl trenler ; 1940’lı yıllarda Mahatma Gandhi’nin direnişini gördüler … Hitler Almanya’sında trenler insanları gaz kokan , sabunlu ve kaygan yerlere taşıdılar , acılarıyla ve gözlerindeki dehşetle birlikte … Soluduğumuz topraklardaysa trenler hep bir vuslat için çaldı düdüklerini …

Ayşegül-Aldemir-Yazıları

İki yer arasındaki mesafeyi aşabilmek için en kısa yol bir zamanlar sadece trenlerle sağlanmaktaydı . 1866’dan bugünlere değin demiryolu hatları oldukça gelişme gösterdi : hızlı trenler , metrolar ve daha diğerleri … Tren yolculukları günümüzde artık eski ihtişamını taşımamaktadır . Bugün trenlerin yerini otobüs , uçak gibi daha hızlı ulaşım yolları almış olsa da her istasyon bir değil binlerce insanın hikayesini anlatır . Artık kullanılmayan ve bu nedenle kapatılan istasyonlara vefa borcunu ödercesine , makinistler oralardan geçerken , tren düdüğünü hüzünle çalar ve terk edilmiş bu istasyonları saygıyla selamlar …

Trenlere dair hepimizin belleğinde anılar saklıdır . Haydarpaşa Garı , çocukluğumdan kalan ve gölgesine sığındığım bir hatıra gibi şimdi … Evimizin balkonundan başımı uzattığımda sağ tarafımda Haydarpaşa ve karşıda deniz … O fotoğraf şimdi geçmiş kadar uzakta … Beş yaşımdayken trenler benim için inanılmazdı , çok güzeldi ve beni çok güldürürlerdi . Belki de o yüzden hala trenlere karşı tuhaf bir bağlılık var içimde , o günleri özlercesine … Trende yolculuk yaparken , kimi zaman Feneryolu , bazen Erenköy , bazense Suadiye , en sevdiğim oyun ellerimi dizlerime vurarak trenin çıkardığı sesi taklit etmekti . Şimdiyse trenler bana hüznü hatırlatıyor … Belki de fazla nostaljik buluyorum artık trenleri …

Trenler , demiryolları neleri taşımadı ki … İnsanların vedalarda gözyaşlarını taşıdı trenler . Savaşa giden oğullarını uğurlayan annelerin sızısını gördüler . Diplomatların çantasındaki anlaşmaları , bir suikastçiyi , bazen de bir kahramanı taşıdı vagonlar … Bavullarının yanında , insanların yazgılarını da taşıdı trenler …

Mesafeleri kısaltan , uzakları yakın eden umutları taşıdı trenler … Bir mektubun özlemini , hasretini götürdüler yüreklere … Trene bindirilen yolcuların arkasından milyonlarca mendil sallandı bugüne dek … O yolculuklardan dönen yolcuları da taşıdı trenler , dönemeyenlerin ruhlarını da , yüreklerin taşıyamadıklarını da …

Garda her bilet sahibini bekler … Kimi zaman sadece gidiş biletleri alınır o yolculuklarda , kimi zamansa gidiş-dönüş . Hüzünlüdür gardan kalkan bir trenin ardından bakmak . Ve hüzünlüdür gardan kalkan bir trenin içinde olmak , bir saniye önce sahip olduğun her şeyi ardında bırakmak … Zordur tren yolculukları , ıssız yerlerden geçerken işittiğin tek ses acı bir tren düdüğüne eşlik eden rayların ve buharların sesidir … Kara tren gecikir mi bilinmez ama yakılan her türkü boğazlarda düğümdür , bazense umut olur … İyileştirir , yatıştırır , dindirir …

En son çocukken bindim trene . Hep çocuktum o trende …

Yorumlar

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir