1915 Olayları ve Soykırım Yalanı!

1915 Olayları ve Soykırım Yalanı!

1915 Olayları ve Soykırım Yalanı

Ermenilere yönelik 1915 yılında yaşanan olayların, her yıl 24 Nisan’da birileri tarafından istisnasız ‘soykırım’ olarak tanımlanması ve bu asılsız iddia üzerinden Osmanlı Devleti ve Türkiye Cumhuriyetinin suçlanması, herkesi ziyadesiyle bıktırdı. Dünya siyaseti açısından Ermenilere yönelik çıkarılan bu kanunun bir ‘soykırım’ olarak görülmesi, elbette ki dünya siyasi aktörlerinin ve Ermeni diasporasının işini kolaylaştırıyor. Anadolu topraklarında bir zamanlar Osmanlı üzerinden oynanan oyunlar, cumhuriyetin kurulması ile birlikte Türkiye üzerinden oynanmaya devam ediyor. Herkes bilmelidir ki, ısıtıp ısıtıp önümüze konulan bu sözde Ermeni soykırımı iddiaları, sadece bir iddiadan ibarettir. Tarihsel gerçeklerden kopuk bu iddiaya inananların art niyetinde, biz tüm iyi niyetimizle 1915 yılında olanların bir soykırım olmadığını kanıtlamaya, anlatmaya ve de anlamaya devam edeceğiz. Üstelik masum olan Ermenileri suçlamadan.

Ermeniler Millet-i Sadıka İken Bu Hale Nasıl Gelindi?

Yüzyıllardır yan yana yaşadığımız, hatta Osmanlı İmparatorluğu zamanında “Millet-i Sadıka” olarak adlandırılan Ermeni kardeşlerimizle ne oldu da bu hale geldik? Tarihi belgeler, Rumların Ermenilere karşı özel bir nefret duyduğunu ancak tarih boyunca Türkler ile Ermenilerin her zaman çok iyi ilişkiler kurduğunu gösterirken; Osmanlı İmparatorluğu döneminde Ermeni asıllı bakanlar ve banka yöneticilerine sıklıkla rastlarken ne oldu da böyle oldu? Gelin isterseniz tarihsel bir yolculuğa çıkıp, 1878’lerden günümüze gelelim.

1915 Olayları ve Soykırım Yalanı

Rusya’nın Oluşturduğu Suni Gündem: Ermeni Sorunu

Bugün dahi konuşulan sözde Ermeni soykırımı iddiaları Rusya’nın kendi ideallerini gerçekleştirmek için uydurduğu bir yalandı. Ve bu tehlikeli yalan yüz binlerce Türk ve Ermeni halkın canına mal oldu. 1878 yılında yapılan Berlin Anlaşması ile savaş halinde olan Rusya ve Osmanlı arasında barış imzalandı. Bu anlaşmada Rusya tarafından ilk defa ve suni bir şekilde, Osmanlı tebaası olan Hristiyan Ermenilere dair endişelere yer verildi. Gerçekçi olmayan bu endişe, Ermeni sorununun ilk miladıydı.

Şüphesiz bu bilinçli ve güdümlü olarak tasarlanmış, menfaate dayalı bir adımdı. İkinci olarak Osmanlı topraklarına gelen misyonerler, Ermenilerin Osmanlı Devletine olan inancını sarsmaya çalıştı ve başardı da. Osmanlı İmparatorluğu’nu içten içe kemiren ve eriten misyonerler sayesinde pek çok Ermeni Avrupa’ya göç etti. Avrupa’ya göç eden Ermeniler ilerleyen zamanlarda Hınçak ve Taşnak partilerini daha doğrusu terör örgütlerini kurdu. Bugünse kendilerine “Ermeni Diasporası” ismini veriyorlar.. Her iki partinin de ortak hedefi, Anadolu topraklarından Türkleri çıkartarak doğuda kendi Ermeni devletlerini kurmaktı. Bunun için “olmayan bir savaş” yaratmak ve bu halkları birbirine düşman kılmak yeterliydi. İlk yapılması gereken Osmanlı’yı ve doğudaki Türkleri kışkırtmaktı.

Kimse Neden Öldüğünü Bilmiyordu…

Hınçak ve Taşnak terör örgütleri önderliğinde suikastler düzenleniyor, baskınlar yapılıyor, Kürt ve Ermeni halklar Osmanlı İmparatorluğu’na karşı kışkırtılıyordu. Amaç; Osmanlı’nın Ermenileri yok etmeye çalıştığını göstermek ve yabancı ülkeleri bu bölgeye çekmekti. Ermeniler, Marksizm ve Milliyetçilik akımlarının etkisiyle, Osmanlı’ya resmen savaş ilan ettiler. Aralık 1893’te bir Ermeni isyancının tarihte belgeleriyle saklanan cümleleri aynen şöyle: “Biz Türkleri ve Kürtleri öldüreceğiz. Köyleri ateşe vereceğiz. Böylece öfkeli Müslümanlar, savunmasız Ermenilere saldıracak ve onları katledecekler. Biz bunu yapacağız.” Öyle de oldu. Ermeni isyancının söylediği planlar tek tek başarıyla hayata geçirildi. Müslümanlar Ermenilere, Ermeniler Müslümanlara saldırıyordu. Masum Müslümanlar ve Ermeniler, neden öldüklerini dahi bilmiyordu. Kaos kaçınılmazdı. Artık kimse tarafsız değildi. Osmanlı’nın yanında olanlar ile Rusya ve Ermenilerin yanında olanlar şeklinde halklar ikiye ayrıldı.

1915 Olayları ve Soykırım Yalanı

Halbuki Ermeniler de Kazanmıyordu…

Sene 1894. Trabzon, Sivas, Erzurum, Van, Bitlis’te bir Ermeni isyanı çıkarıldı. Hepsi kanlı olaylardı. Ermeniler bilinçli olarak Müslümanları yok ediyordu. Kimse kazanmıyor, sürekli olarak Ermeni ve Müslümanlar ölüyordu. Tabi Batı için Müslümanların değil; Ermenilerin öldürülmesi önemliydi. Osmanlı ordusu bu hain saldırılara müdahale etti ve tüm dünya gazetelerinde Osmanlı, katil devlet olarak gösterilmeye başlandı. Ölen Müslümanlara dair ise hiçbir şey yazmıyorlardı. Bu hain pusular, bir gün bu pusuyu kuranları vuracaktı. O zamana dek zulüm başlarda taçtı.

Başarıya Giden Her Yol Mübahtı!

Yüzyıllarca huzurla, birlikte yaşayan Türkler, zorla ve cebren bağımsızlık elde etmek isteyen Ermeni isyancılar ve çeteler tarafından büyük bir yara aldı. Ermeni isyancılar Van Akdamar Ermeni Kilisesini karargah olarak belirledi. Kendilerine katılmayan Ermenileri de zorla bu savaşa sokmak istediler. En gözde hedefleri Kürt köyleriydi. Kürt köylerine yapılan baskınlar, savaşı giderek alevlendiriyordu. Ermeni isyancıların da tüm istediği buydu. Masum veya değil yeteri düzeyde Ermeni öldürüldüğünde Hristiyan dünyasının dikkatini çekmiş olacaklardı.

Ermeni isyancıların hedefi İstanbul’du. Bu kaosu Ermeni patriklere götürerek onların desteğini aldılar. Kendilerine katılmayan, yardımlarına kimsenin gelmeyeceğini hele ki Rusların Ermenileri hiç sevmediğini söyleyen ( ve ileride haklı çıkacak olan ) bir Ermeni patriğe tepkilerini onu vurarak gösterdiler. Başarıya giden her yol mübahtı.

24 Ağustos 1896. Ermeni isyancılar, Osmanlı payitahtının simgesi olan Osmanlı Bankasını işgal etti. Ortaya çıkan kargaşada 400 Müslüman hayatını kaybetti. Dıştan gelen baskılar sebebiyle Sultan II. Abdülhamit Ermenileri affetti ve isyancıların güvenli bir şekilde ülkeden çıkmaları sağlandı. Ancak II.Abdülhamit yapılan bu isyana, haklı bir öfke içindeydi. Ordusuna emir vererek isyanın bastırılmasını istedi.

Kanlar İçinde Anadolu…

Balkan savaşları ile Avrupa’dan kovulan, katledilen ve göçe zorlanan Türkler akın akın Anadolu’ya geliyorlardı. Osmanlı, her anlamda bir kargaşa içindeydi. Tüm bunlar yetmezmiş gibi Batı’nın ellerini ovuşturarak beklediği Birinci Dünya savaşı patlak verdi. Osmanlı, ordusuna seferberlik ilan etti fakat bu savaşa girmeyi öngörmüyordu. Bu zaten Batı’nın savaşıydı. Fakat bir çeşit kaza olarak tanımlayabileceğimiz bir olay sonrası Osmanlı kendini savaşın içinde buldu. Bu elbette bir kaza değil, kabiliyetli bir komploydu. Birinci Dünya Savaşı, Osmanlı için büyük bir kayıptı. Herkes “Türkler bitti artık.” dediği bir noktada; çeyrek milyon insanını kaybeden Osmanlı, Çanakkale’de tam bir zafer yazdı ve İstanbul’u da asla vermedi.

Bu süreçte Rus birlikleri gönüllü Ermeniler ile doğuyu işgal etti. Van, yeni Ermeni devletinin başkenti olacaktı. Bir avuç Osmanlı askeri, büyük bir azimle direniş gösterdi. Ancak sonunda Van düştü. Ermeniler, Van’ın Müslümanların yaşadığı kısmını ateşe verdiler. Ayakta kalabilen iki cami dışında şehir tamamen yıkılmıştı. Ermeniler, komşuları olan Müslümanları katletmeye başladı. Bu katliamın asıl hedefi Müslüman soyunu ortadan kaldırmaktı. Sivil Müslümanların tamamı, korkunç bir işkence ve kıyıma tabii tutuldu.

Bu korkunç oyun bittiğinde, 1919’lu yıllarda, Osmanlı askerleri Müslümanların cesetlerini saymak için orada kaldı. Bu iç yakan görev sonucunda 590.000 Müslümanın, Ermeniler tarafından katledildiği belgelendi. Bu ölenler isim ve köyleriyle hala arşivlerde saklıdır.

Osmanlı İmparatorluğu ve Tehcir Kanunu

Osmanlı İmparatorluğu, tüm bu olanlar karşısında, bölgede yer alan Ermeni nüfusu savaş dışı yerlere yerleştirmeye karar verdi. Bu kararın tek amacı, isyan hareketini kontrol altına almaktı. Bu nedenle Ermeni halk tehcir yasası ile göçe tabi tutuldu. Tehcir yasasında yer alan maddeler aşağıdaki gibidir:

  • a) Göç ettirilenler, kendilerine tahsis edilen bölgelere can ve mal emniyetleri sağlanarak rahat bir şekilde nakledileceklerdir.
  • b) Yeni evlerine yerleşene kadar iaşeleri Göçmen Ödeneği’nden karşılanacaktır.
  • c) Eski malî durumlarına uygun olarak kendilerine emlâk ve arazi verilecektir.
  • d) Muhtaç olanlar için hükümet tarafından konut inşâ edilecek, çiftçi ve ziraat erbabına tohumluk, âlet ve edevat temin edilecektir.
  • e) Geride bıraktıkları taşınır malları, kendilerine ulaştırılacak; taşınmaz malları tespit edilecek ve kıymetleri belirlendikten sonra, paraları kendilerine ödenecektir.
  • f) Göçmenlerin ihtisasları (uzmanlık sahaları) dışında kalan zeytinlik, dutluk, bağ ve portakallıklarla, dükkân, han, fabrika ve depo gibi gelir getiren yerleri açık arttırma ile satılacak veya kiraya verilecek ve bedelleri sahiplerine ödenmek üzere mal sandıklarınca emanete kaydedilecektir.
  • g) Bütün bu konular özel komisyonlarca yürütülecek ve bu hususta ayrıntılı bir tâlimatnâme (emir yazısı) hazırlanacaktır.

Göç yolundaki Ermeniler açlık, hastalık ve bölgedeki diğer halkların saldırısına maruz kaldı. Yine de çoğu kurtulmuş ve göç eden 500.000 Ermeni’den 395.000’i gidecekleri yere sağ salim varmıştır. 1915 Ermeni Tehciri kanunu, fiilen ortaya çıkan bir isyana ve düşman orduyla işbirliği yapılmasına karşı alınan bir önlemdir. Tehciri, soykırım gibi göstermek kabul edilemez.

Türk ve Ermeni Raporu

ABD başkanı Wilson’ın gönlü, bir Hristiyan olarak elbette ki Anadolu’da kurulacak bağımsız bir Ermeni devletinden yanaydı. Bunun için Wilson, General James Harvard’ı durum tespiti için bölgeye gönderdi. Harvard raporunda Ermenilerin bölgede çoğunluk oluşturmadığını ve Müslüman halkın çoğunlukta olduğunu yazdı. Harvard bu süreçte Ermeni isyancıların yaptığı katliamı da elbette kendi tecrübeleriyle görmüş oldu. Bu vahşet, hakikaten kimse tarafından kabul edilemez bir çılgınlıktı.

1915 Olayları ve Soykırım Yalanı

Türkleri Katlettikleri İçin Ermeni İsyancılardan Özür Dilemeyeceğiz!

Neden özür dileyelim? Hatta arzu ederlerse üstüne bir de teşekkür mü edelim? Doğu bölgelerde hala ve hala bitmeyen bir savaş yarattıkları için; Ermeni ve Türk kardeşliğini vahşice katlettikleri için asıl Ermeni Diasporası ve onun Batılı yandaşları Türkiye’den özür dilemelidir.

Samimi olan Ermeni kardeşlerimizi bu konunun dışında tutuyorum ve kendilerinin daha makul düşünceler taşıdığına şüphe etmiyorum. Karşılıklı nefreti körüklemenin kimseye faydası yok. Bu olay bir ‘kan davası’ gibi Ermenilere empoze edildikçe uzlaşma olmayacak. Ki zaten belki de istenen budur, kim bilir?

Soykırımın Kitabını Yazan Adamlar: ABD ve Avrupa

Avrupa ve ABD’nin soykırım tarihini açacak olursak, utançlarından gezegen değiştirmek zorunda kalabilirler. Kamboçya’da ABD eliyle katledilen 1.5 milyon insan; sömürgeci Avrupa tarafından 400 yılda katledilen 75 milyon Kızılderili; 2001 yılından bu yana ABD’nin Afganlara yaptığı zulüm; İngiltere’nin 700.000 Aborjinli kişiyi yok etmesi; Balkanlarda katledilen yüzbinlerce Türk; diktatör Mussolini tarafından acımasızca öldürülen 300.000 Müslüman; sırf petrol ve para için “İnsan hakları ihlal ediliyor” diye bağıra bağıra Irak’a giren ABD’nin katlettiği 2.5 milyon insan; Avrupa’nın göbeğinde yok edilen 312 bin Bosnalı ve 2 milyon muhacir; borçlarını ödeyemediği için ABD eliyle işgale uğrayan Meksika’da, hayatını kaybeden 20.000 insan; Komünist Lenin ile yok olan Müslüman ve Türk 1 milyon kişi; Vietnam’da yok yere öldürülen 1.5 milyon insan; insancıl olduğunu iddia eden Almanya eliyle katledilen 21 milyon kişi; köleleştirilen 90 milyon Afrikalı.. Kendi keyfi, sömürgeci ve menfaatçi niyetleriyle halkları bilerek ve kasten yok eden ülkeler, şimdi bizden Tehcir Kanunu’nu bir soykırım olarak kabul etmemizi ve taviz vermemizi istiyor. Üst akıllarını kendilerine saklamalarını salık veriyorum. Haçlı seferlerini düşünebilen vahşi ve fırsatçı bir zihniyetin, bu konuda gösterdiği sözde vicdani ve insani faaliyetlere acıyarak bakıyorum.

Samimi olan Türkler ve Ermeniler, bir yara izine bakar gibi ama yarayı da deşmeden, bu acı olayları tarihte olması gereken asıl yerine koymalıdır. Tehcir Kanunu, zorunlu göçü ifade eder. Zorunlu göç esnasında yaşanan kayıplar asla bir soykırım olarak değerlendirilemez. Kimseye özrümüz yok. Geçmişe dair vereceğimiz bir hesabımız, bugüne dair bir utancımız ve geleceğe taşıyacağımız bir vebalimiz de yok. Bu topraklardaki huzurun daim olması temennisiyle…

Yorumlar

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir