‘Yaşamak Ne Zor Kalbi Olana’

‘Yaşamak Ne Zor Kalbi Olana’

Zeynep-Karaca-Yazıları-Yaşamak-NeZor-Kalbi-Olana

Pek çoğunuz tanıyordur İbrahim Tenekeci’yi. En çok şiirleriyle tanıyordur, şiirleri içinden de Bir ki Deneme şiiriyle belki. Nasıldı en sevdiğimiz kısmı:

‘eline sağlık tanrım leyla çok güzel olmuş
tanrım eline sağlık, dünya da güzel olmuş
keşke biraz ölmesem.’

Yakın zamana kadar sadece şiirlerini okuyup sevdiğim biriydi İbrahim Tenekeci, Yenişafak gazetesinde yazmaya başladığından beri daha sıkı takip etme fırsatı buldum, memnun oldum. Nasıl demeli; merhametli bir adam, ‘rabbim sen olmasan kimin aklına gelirim ben’ diyen bir adam, daha daha nasıl anlatmalı… derken buldum; ‘içli’ bir adam. İşte, insan öfkesini türlü türlü anlatıyor da sevdiği bir şeyi ‘klişeye’ düşmeden anlatamıyor. Şimdi tutup size derdi olan bir adam desem, bu yüzden de kıymetli işte desem sonra kendime dönüp kimlere benzedin sen böyle diye kendime kızacağım. Eminim. Ama öyle, bir derdi, bir meselesi var ve bana dosdoğru nasıl olunur onu hatırlatıyor, bu yüzden seviyorum.

Neyse efendim yazıya başlarken amacım İbrahim Tenekeci’nin harikalığından bahsetmek değildi fakat kendimi tutamadım. Değinmek istediğim başka bir mesele var aslında.

Zeynep-Karaca-Yazıları-Yaşamak-NeZor-Kalbi-Olana

Bugün İ. Tenekeci’nin bir yazısını okudum, üç dört gün olmuş yazalı ben bu aralar biraz yoğun olduğumdan ancak okuma fırsatı buldum ve durup çok haklı dedim, sizlerle de paylaşmak istedim. Yazının adı, İnsanın İnsana Verdiği Acı. Şöyle başlıyor:

‘Hep birlikte merhametsiz düşmanlar ve nankör dostlar arasında sıkışıp kaldık. Öte yandan hiç kimse merhametsiz veya nankör olduğunu kabul etmiyor. Etmez. Ben, sen, o.

Özetle çok iyi tanıdığımız yahut hiç tanımadığımız bir kimse aynı fenalığı yapabiliyor. Reel-politiğin kölesi olmayacağız diyen nefsinin kölesi olabiliyor. Adına ‘dava’ dediğimiz şey, kimine hakikat kimine perde görünebiliyor. Bunları söylüyoruz çünkü yanlışa ‘yanlış’ demeyenin doğruya ‘doğru’ deme hakkı da yoktur. Diyelim ki dedi, kim inanacak?’

Siz de sık sık böyle düşünmüyor musunuz? Daha önce bahsetmiştim kibirden benzer bir şekilde merhametsizlik, nankörlük, vefasızlık, kıymet bilmezlik, hakkı teslim etmemek zincirinin ilk halkası olarak bencilliği görüyorum. Modern zamanlarda mütedeyyin veya değil, inanan veya inanmayan bütün insanların en büyük problemi bencillik. Bencil bir insandan merhamet bencil bir insandan vefa beklenmez, bencil insan hakkı gözetmez muhtemelen kendini gözet-le-mekle meşguldür.

Zeynep-Karaca-Yazıları-Yaşamak-NeZor-Kalbi-Olana

Sonra hepimizin kendisine yöneltmesi gereken şu hayati soruları soruyor İbrahim Tenekeci:

‘Helal gıdaya gösterdiğimiz hassasiyeti helallik bahsine ve kul hakkına da gösteriyor muyuz?
Korkuttuğumuz kadar korkuyor muyuz?
Hak ve hakikat neyse, onu sadece söylemekle değil yapmakla da mükellefiz. Yapıyor muyuz?
Ölçümüz hakikat mi yoksa piyasa şartları mı?’

Tenekeci diyor ki; ‘Tutarlı değiliz, lakin olmak zorundayız. ‘Hakiki olmayan her şey sahtedir’ bir tehlike olarak bekliyor bizi. Yanlış insanlarla doğru iş yapılamayacağı gibi tersi de geçerlidir. Doğru bile olsak iş yanlışsa ve içindeysek yanlışızdır. En önemli husus da kul hakkını hesaba katmadan attığımız adımlardır. O adımlar, bizi hiçbir yere götürmez. Orası başka bir yerdir ve kesinlikle iyi değildir. Bana kalırsa bütün bu eksikliklerimiz acımasızlık ve vefasızlık olarak kendini gösteriyor.’

Demem o ki; her birimiz tutarlı olmak zorundayız, helal gıdaya gösterilen özenin hak yeme noktasında yerinde yeller esiyorsa yediğimizin helalliğinden bahsedemeyiz. Siz bahsedebilir misiniz?

Yorumlar

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir