Sibel Eraslan’dan Siret-i Meryem

Sibel Eraslan’dan Siret-i Meryem

Kıyamete kadar best seller!

Sibel Eraslan’ın “Meryem’i ararken aslında kendime doğru bir iç yolculuğa çıkacağımı hesap etmemiştim.” dediği “Siret-i Meryem” romanı gözden geçirilmiş haliyle Timaş Yayınları’ndan yeniden çıktı.

Yazar Sibel Eraslan’ın Hz. Meryem’i anlattığı romanı ilk çıktığında (2008) herkes şaşırmıştı. Neden Meryem? O sıralar bir sonraki romanı “Çöl-Deniz/Hz. Hatice” üzerine çalışan Eraslan, nereye gittiyse bu soruyla karşılaştı. Her ortamda açıklama yapmak zorunda kaldı; “Kur’an-ı Kerim’de 34 yerde bahsi geçiyor. Onun adına bir sûre inmiş. Soy isminde ise ayrı bir sûre: Al-i İmran. Kanonik İncillerde bahsi geçen Meryem formundan çok daha güçlü bir Meryem bilgisi var Kur’an’ın…”

Hz. Meryem’i insanlığın barışması noktasında çok önemli bir kavşak, üç büyük dinin kesiştiği bir isim olarak gören Eraslan’ın “Siret-i Meryem” romanı iki yıl sonra elden geçirilerek yeniden yayımlandı. (Timaş Yayınları) Sibel Eraslan ile kitabını ve Hz. Meryem’i konuştuk.

Dinî ve tarihî bir karakter olmanın ötesinde sizce Hz. Meryem ne ifade ediyor bu çağ insanı için?

İncil ve Kur’an-ı Kerim’de geçen hayat hikâyeleri, kıyamet kopuncaya kadar dünyada en çok okunacak hayat hikâyeleridir. Hz. Meryem, “Allah’ın Kelimesi” olan evladını yeryüzünde taşımış, tutmuş, desteklemiş bir kahraman olarak elbette edebî ilgiyi hak ediyor. Ayrıca feminen duyarlılık sahibi her kalem, Meryem’e uğrak yeri, bir tür ziyaret olarak bakar, bakmalıdır.

Sizi Hz. Meryem’i anlatmaya götüren sebep neydi?

Ben kime benzediğini, büyükannelerinin hayat hikayelerini merak eden bir çocuk olarak buluyorum kendimi. Büyükannemiz Meryem’i ararken, aslında kendime doğru bir iç yolculuğa da çıkacağımı hiç hesap etmemiştim. Meryem, benim için dinî ya da siyasî bir imge değil, hakikate dair bir izdir.

Hz. Meryem’i nasıl bir kadın olarak hayal ediyorsunuz?

Siret-i Meryem’de, Hz. Meryem’in hem çocukluğu, hem genç kızlığı hem de anneliği boyunca olgunluk günleri, hikâye edildi. Siret, adı üzerinde hayat yolculuğu. Annenizi hatırlamak gibi bir şey bu. Yani siz annenizin yaşına bakmazsınız, annemin çocukluk resimlerine baktığımda da o annemdir, gençliğinde de yaşlılığında da hep annem… Bunun gibi…

En önemli özelliği neydi?

Akıllı ve cesur oluşu. Döneminin en yüksek tedrisatını almış bir kadındır. Sadece erkeklerin okutulduğu bir üniversitede, binlerce talebenin arasında en mükemmel hafız, en mükemmel hattat ve hatiptir kendisi. O dönemdeki üniversitenin talebeleri ya hafız ve hatip ya da yazıcı ve hukuk alimi oluyorlardı. Hz. Meryem, her iki ihtisası da mükemmel derecede birincilikle bitirmiş tek talebedir. Onun oğlu da öyleydi. Kendisine “Muallim” denmesinin sebebi, annesinden aldığı derslerden en iyi derecedeki mezuniyetiydi. Hz. Meryem, Muallim’in (yani Hz. İsa’nın) muallimiydi. Ama bu gerçeğin üzerinde durmak istemez tarihçiler. Tarih sanki ihtişamlı erkeklerin muhteşem geçit töreni gibidir.

Okurlarınız bu kitap hakkında ne diyorlar size?

Hayrete düşüyorlar ilkin. Sanki Hz. Meryem, Hıristiyanların azizesiymiş gibi yanlış ve mesafeli bir algı var. Kitabı okuyup kızına Meryem ismi koymuş pek çok insanla da karşılaştım.

Hıristiyanlar arasında kitabınızı okuyan ve fikirlerini sizinle paylaşan oldu mu?

“Cidden Kur’an-ı Kerim’de geçiyor mu Meryem?” diye soruyorlar. “Müslümanların Hz. Meryem’i bu kadar çok sevdiklerini bilmezdik.” diyorlar. İspanya’da feminist kuramlar atölyesine “din algılarında kadın özneler” başlığında davet aldım, Hz. Meryem’i anlatmak üzere.

Hz. Fatıma, Hz. Meryem ve Hz. Hatice’yi yazdınız. Hz. Asiye’nin kitabı ne zaman geliyor?

Şimdi Hz. Asiye annemizin kıyısındayım aslında. Sanki beni, kendi aralarında birbirlerine yolluyorlarmış gibi geliyor. Heyamola’da şimdilik. Balıkçılar sefere çıkmadan evvel heyamola çekerler ya. Yani Hayy ve Mevla olan Allah, nasibimizi açsın demektir bu. Nasip işleridir bu işler. Biz sefere çıkarız, nasibimiz neyse, kader neye götürürse.

O romanını yazdı, annesi resmini çizdi

“Annem, yazım süresince bana destek olmak için bir Meryem resmi hazırladı, aylar boyunca çizdi, “Mısır Sürgününde Meryem” adını koyduk resme. Sonra bana dedi ki: “Bu benim değil, senindir artık.” Çalışma odamda duvarımda asılı bu resim. Ben de okuyuculara aynı cümleyle teslim ediyorum Siret-i Meryem’i: Bu benim değil, sizindir artık.”

Kaynak: Zaman

Yorumlar

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir