Mü’min Kardeşinin Derdiyle Dertlenmek

Mü’min Kardeşinin Derdiyle Dertlenmek

Mü’min Kardeşinin Derdiyle Dertlenmek

Günlerdir gökyüzünde güneşi görmeye alıştık. Kendini, kendine has olmayan bir sıcaklıkla unutturan ocak ayını, puslu ve serin bir güne uyanarak hatırladık. Kapıdan çıktığım ilk anda yüzüme değen bir serinlikle fark ettim hala kış mevsiminde olduğumuzu. Bahara çalım yapan bir kıştan, bir anda zemheri olan kışa dönmek sanırım az biraz denge bozucu oldu. Olsun. Kış mevsimi güzeldir, en az bahar kadar, yaz kadar.. İçimiz ürperse de, ellerimiz üşüse de kış yine de güzeldir. Zira, kış mevsiminde içimizi ürperten soğuk değildir sadece. Kış kimileri için, hava raporlarının gösterdiği santigrattan çok daha soğuktur bazen..

Kış mevsiminin anlamı herkes için farklı. Kış mevsimi, kimileri için sıcak bir mekan, kavrulmuş kestane anlamına gelirken; kimileri içinse tam bir yaşam savaşı. Çocuklar için, yaşlılar için, başının üzerinde bir çatı olmayan insanlar için, muhtaçlar için mevsimler içinde en zor olanı şüphesiz kış.. Çünkü bir insanın soğuğa dayanma gücü o kadar yüksek değil. Ve belki de sırf bu yüzden bile, kış mevsiminde birbirimizi koruyup kollamak konusunda daha fazla hassasiyet göstermemiz gerekiyor. Ancak bugün gördüğüm tablo ümitlerimi biraz olsun kıran cinstendi..

Bugün, Bursa’nın en kalabalık caddelerinden birinde bir toplantıya yetişmeye çalışırken, bir eczanenin merdivenlerinin önünde, yerde anne karnındaki cenin gibi kıvrılmış, hem yerdeki betonun soğuğu hem de havadaki soğuk etkisiyle neredeyse donmuş halde yatan bir insan gördüm. Yanında bir kağıt vardı. Yazdıklarını okuduğum kadarıyla ve karşımda duran tablo itibariyle orada yatan kişinin bir dilenci olmadığı çok açıktı. Ama belli ki muhtaçtı. Orada yatan altmış küsur yaşlarındaki kişi, benim farkımda bile değildi. Ne kadar zamandır oradaydı, hasta mıydı, gidecek bir yeri var mıydı, onu bekleyenler var mıydı, soğuktan donmuş muydu, düşmüş müydü ve hatta en kötüsü, yoksa ölmüş müydü soruları zihnimde şimşekler gibi çakarken etrafıma bakındım . Yerde yatan kişinin hemen bir metre ötesinde iki kız gülerek birbirlerine bir şeyler anlatıyorlardı, yerde yatan bir insanın farkında olmayarak.. İlerideki otobüs durağında bekleyen insanlarınsa o an en büyük dertleri otobüslerinin bir an önce gelmesiydi. Yoldan sürekli insanlar geçiyorlardı ve yerde yatan o adam kimsenin dikkatini çekmiyordu. Bazen olur ya, insan kendini çok çaresiz hisseder, öyle anlarımdan birindeydim sanırım. Orada yatan kişi ister bir meczup, ister bir hasta, ister bir sarhoş, isterse gayrimüslim olsun önemli miydi ? Allah aşkına, buz gibi bir havada yerde kımıldamadan yatan bir insan görmek ne zamandan beri bu kadar normalleşti ? Ne zaman bu kadar umursamaz oldu insanlar ? Bir insan hayatını görmezden gelen bu bakış açısı hangi gerekçelerle savunulabilirdi ki ? Tüm bu düşünceler kalbime bir diken gibi batarken, bir yandan da düşünüyordum ne yapmalı..

Mü’min Kardeşinin Derdiyle Dertlenmek

İnsanlar sadece kendi hayatlarının akıyor olmasıyla ilgileniyorlar artık. Kendi hayatı aksın da, diğerleri hayatın bir yerinde dursunlar, önemi yok.. Kimse kimsenin gerçekten umurunda değil. Kışın soğuğu ne ki insanların bu duyarsızlığı yanında.. Bugün benim içimi titreten soğuk değil, insanların katılaşmış kalpleri oldu. Caddenin ortasında durup, umursamazca oradan geçip giden insanların suratına, size ne oluyor, demek istedim. Hanginiz meczup ? Orada yatan mı, yoksa sizler mi ? Ben bugün, iliklerime kadar dondum. Soğuktan değil, insanların pervasızlığından buz kesti şehir..

Zulüm türlü türlü şu hayatta. Bir mü’minin, başka bir mü’min kardeşinin muhtaçlığını hor görmesi de bir zulüm değil midir ? Hasta bir kadın kapısına gelip de, hastalığım için bana dua et ya Resullallah ( s.a.v ) dediğinde, Allah’tan o kadın için şifa isteyen bir peygamberin ümmetine, “yardımlaşmak” sünnet değil midir ? Bakın Abdullah İbnu Ömer, Resulallah ( s.a.v )’den rivayet ediyor:

“Müslüman Müslüman’ın din kardeşidir. Müslüman Müslüman’a zulmetmez ve ona eziyet verecek birisiyle veya bir şeye karşı onu terk etmez. Bilakis ona yardım eder ve onu savunur. Her kim, bir Müslüman kardeşinin bir hacetini giderirse, Allah da onun bir hacetini giderir. Her kim bir sıkıntısını giderirse, Allah da kıyamet gününde o kulunun bir sıkıntısını giderir. Her kim bir Müslüman’ın dünyadaki bir ayıbını, bir kusurunu gizlerse, Allah da kıyamet günü onun bir ayıbını, bir kusurunu gizler.” ( Buhari, 2442 )

Yine Efendimiz (s.a.v ) buyuruyorlar ki: “Bir mü’min, bir mü’mine karşı tıpkı birbirini güçlendiren, takviye eden bir duvarın tuğlaları gibidir.” ( Buhari; 481, 2446, 6026 )
Müslümana yakışan elbette ki yardımlaşmaktır. Yerde yatan kişinin yanından geçerken, o kişiye tiksinerek bakan, o kişiye vebalıymış gibi davranan, o kişiyi bakışlarıyla aşağılayan insanlar gördüm bugün. Merhamet, ne büyük nimetmiş ya Rab! Hani deriz ya dualarımızda, “ Allah’ım ! Şüphesiz sen merhametlilerin en merhametlisisin! ” diye, ne kadar da doğru. İnsan, anlaşılmaz bir şekilde merhametinin üzerini kibirle örtebiliyor bazen. İnsan, aciz olduğunu diliyle söylese de, aslında bilinçaltında güçlü olduğunu düşünüyor. İşte bu güçlü olmak ve kudretli olmak duygusu, yenilmez olduğuna duyulan keskin inanç insanı etrafına karşı bu denli sağır yapabiliyor. Kısacası, insana insan olduğunu unutturabiliyor..

Abdülkadir Geylani Hazretleri’ni anlatan bir kitapta, Geylani Hazretlerinin hayatından bir kıssa okumuştum. Akşam yolda, beni çok etkileyen bu kıssa geldi aklıma. “Bir gün Abdülkadir Geylani Hazretleri evine doğru giderken, yolda sağa sola yalpalayarak yürüyen bir sarhoş kişi görür ve o kişinin bu halini beğenmez. Geylani Hazretleri’nin bu bakışını hisseden sarhoş kişi döner ve ona şöyle der: “Ey Geylani ! Benim her halimi bilen Yüce Allah, seni benim gibi yapmaya, beni de senin gibi yapmaya muktedirdir ! ” Bu sözler üzerine Abdülkadir Geylani Hazretleri durumun farkına varır ve Allah’tan bağışlanma diler. Velhasıl insan önce kendi acziyetini bildiğinde ve Allah’ın kudretini, rahmet ve merhametini idrak ettiğinde, diğer insanlara karşı da muhakkak merhametli olacaktır. Mü’minler birbirlerini dinler, zor günlerinde birbirlerine destek olurlar, birbirlerinin acılarına merhem olurlar. Ayrım gözetmeksizin bir kelebeğin de, bir çiçeğin de, bir insanın da nefesinin sebebi olarak Allah’ı görmek ve yaradılanı Yaradan’dan ötürü hoş görmek her şeyin ötesinde olmalı. İnsan olmanın, kul olmanın ve Müslüman olmanın ahlaki olarak da bizlere verdiği sorumlulukları bilerek yaşamak, zannediyorum ki dünyayı daha güvenilir kılacaktır. Merak edenler için söyleyeyim, ocak ayının buz kesen soğuğunda, yerde öylece yatan kişiye ne oldu ? İnsanlar duruma kayıtsız bir tavır sergileyince, ilgili kamu görevlilerinden yardım istedim. Kendileri bu konuda hassasiyet gösterdiler. Sahip çıkacaklarını ifade ettiler. Öyle olması için dua ettim..

Bu bir kanaat belki ama küreselleşmeyle birlikte toplumların ve akabinde bireylerin sekülerleştiğini söylemek mümkün. Hitler’den, Bosna ve Hocalı katliamlarından bu yana ve Irak Savaşı’nın da pekiştirmesiyle birlikte “insan hayatı”nın değeri giderek düştü. O yüzden Arakan’da, Suriye’de olanlara sadece akşam haberlerinde yer alan sıradan olaylardan biri olarak bakılabiliyor. O yüzden Suriye’yle ilgili fotoğraflar yayınlandığında, katledilmiş binlerce insanın görüntüleri ortaya çıktığında sanki çok olağan ve sıradanmış gibi algılanabiliyor. Holocaust ( soykırım ) bu kadar normal artık. Bunca sıradanlık arasında, yerde öylece yatan bir insanın hali de fazla yadırganmıyor belli ki.. Hayat pahalı, insan hayatıysa çok ucuz..

Kış, herkes için soğuk bir mevsim değildir. Kış mevsimi sobası olmayan, paltosu, ayakkabısı olmayan insanlar için soğuktur. Kış, yatağında huzurla uyuyanlar için değil; beton üzerinde yatanlar için soğuktur. Herkes, hayata sadece kendi dünyasından değil de, kadrajı biraz daha genişleterek bakarsa Müslümanlara yakışmayan manzaraları görme olasılığı da azalacaktır. Komşusu açken, tok yatmayan insanlar varoldukça hala umut vardır.

Yarının sahibi Allah’tır.

Selam ve dua ile…

Yorumlar

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir