Maleficent: Kötüler Hep Kötüdür, Kazanansa Hep İyiliktir!

Maleficent: Kötüler Hep Kötüdür, Kazanansa Hep İyiliktir!

Maleficent Kötüler Hep Kötüdür, Kazanansa Hep İyiliktir!

Beyaz perdede şöyle keyifle bir film izlemeyeli uzun zaman oldu. Neyse ki, gündelik telaşlardan kurtulup, sinemanın merdivenlerini koşar adım çıkarken, aklımda hep o film vardı: Maleficent. Konusunu bildiğimden değildi merakım. Sadece, Angelina Jolie’nin yine iyi bir şeyler yaptığına dair bir inanç vardı içimde. Filmden çıktığımda, bu inancımda ne kadar haklı olduğumu gördüm. Film, beklentimin çok ötesindeki düşünce alemine sürükledi beni. Maleficent, konusuyla, Angelina Jolie’nin göz kamaştıran oyunculuğuyla ve düşündürdükleriyle övgüyü gerçekten hak eden bir film.

Masallar Ya Bize Anlatıldığı Gibi Değilse!

Bildiğimiz bir masalı anlatıyor aslında Maleficent. Masalın adı “Uyuyan Güzel”. Hani şu kralın bebeğinin doğum kutlamasına çağrılmadığı için çok kızan ve kralın kızına kötü sihir yapan, kötü mü kötü perinin anlatıldığı masal. Bize anlatıldığı haliyle ne korkunç bir periydi o değil mi? Peki o peri ya da masaldan bildiğimiz kadarıyla kötü kalpli cadı, hakikaten o kadar kötü müydü? Sahi cadı niye kötüydü?

Bir taraftan cadının neden kötü olduğunu düşüneduralım, filmi izleyenler zaten bilecektir, film Moors ülkesinin muhteşem güzelliği ile başlıyor. Henüz bir insan eli değmemiş, türlü türlü ağaçların, çiçeklerin, hayvanların ve perilerin yaşadığı Moors ülkesi tam bir huzur timsali. Moors’un tam karşısında ise insanların yaşadığı zalim bir krallık var. Kameralar yine Moors ülkesini gösterdiğinde, ihtişamlı kanatlarıyla bugüne kadar izlediğim en güzel peri, Angelina Jolie karşımızda. Filmdeki ismiyle Maleficent. Güzeller güzeli Maleficent, iyi kalpli ve güçlü bir peri ve Moors ülkesinin bir nevi koruyucusu. Moors ülkesinde bir kral ya da kraliçe yok. Sınıf ayrımları yok. Herkes mutlu ve herkes barış içinde. Ta ki insanın kötü hırsları oraya da ulaşana kadar.. Ta ki Stefan, Maleficent’a, affedilemez bir kötülük yapana kadar…

Maleficent Kötüler Hep Kötüdür, Kazanansa Hep İyiliktir!

İnsan Kötülükte Sınır Tanımazsa…

Film Maleficent’ın çocukluk döneminden başlıyor. İnsanların vahşiliğinden, tüm doğallığını kalkan ederek korunan Moors ülkesine, bir gün bir yabancı geliyor, bir insan, karşı krallıkta bir ahırda yaşayan küçük Stefan.. Stefan, Moors ülkesinde elinde kıymetli bir taşı çalmış olarak bulunuyor. Maleficent ve Stefan’ın ilk karşılaşması da bu oluyor. İşte film de bundan sonra başlıyor.
İlerleyen dakikalarda Maleficent ve Stefan’ın duygusal yakınlaşmasını seyrediyoruz. Maleficent’ın koşulsuz ve saf iyiliği, Stefan’ın hırsı, filmi izlerken de apaçık görülüyor. Ve hırslı Stefan, kral olmak uğruna Maleficent’ı büyük bir hayal kırıklığına uğratıyor. Stefan kral oluyor. Maleficent’ın iyilik dolu kalbi intikamla sarsılıyor.

Uyuyan Güzel Aurora

Stefan’ın kötülükle ve hileyle elde ettiği kötü kalpli krallığında, güzeller güzeli kızı Aurora doğuyor. Bütün periler hazır ve nazır. Herkes minik Aurora için en güzel dileklerini diliyor. Stefan gergin. Çünkü Maleficent’a yaptığı kötülük öyle büyük ki, kendini sürekli tehdit altında hissediyor. Maleficent’in oraya gelmesinden korkuyor. Korkusu, kötü insanların kötülük ettikten sonra yaşadığı hazla, güçle sarhoş olmuş tehditkâr bir korku. Ve birden gökler kararıyor, içeriye kanatları bir zamanlar Stefan’ın ta kendisi tarafından kopartılmış, güzeller güzeli kanatsız peri Maleficent geliyor. Maleficent da tüm periler gibi, Aurora için bir dilekte bulunuyor. Masaldan da bildiğimiz üzere, Aurora on altı yaşına geldiğinde eline batan bir iğne ile sonsuz bir uykuya dalacak ve onu bu sonsuz uykudan sadece gerçek aşk uyandıracak.

Maleficent Kötüler Hep Kötüdür, Kazanansa Hep İyiliktir!

İyilik ve Kötülük Arasında

Niyetim, filmin konusunu anlatmaktan öte filmin bende bıraktığı iz aslında. Maleficent filmi, bildiğimiz “Uyuyan Güzel” masalının öncesini anlatarak başlıyor. Bize anlatılan kötü karakterlerin, aslında neden kötü bir role büründüklerini, onları kötü yapan sebepleri gösteriyor. Film aslında hiçbir şeyin göründüğü gibi olmadığını ortaya koyuyor.
Film boyunca Maleficent’ın iyilik ve kötülük arasında, yardım etmekle intikam almak arasında yaşadığı savaşa tanık oluyoruz. Kalbi intikam ateşiyle yansa da ve bu yangında Maleficent binlerce kez haklı olsa da, her şeye rağmen içindeki iyiliğe karşı koyamıyor. Çünkü o iyi. Stefan ise kötü. Stefan, Moors ülkesine ilk girişinde de , Maleficent’ı muhteşem kanatlarından edişinde de, içinde durmak bilmeyen yok etme güdüsünde de, her zaman hep ama hep kötü. Hatta öyle ki, Stefan ölürken bile kötü..

Kazanan Her Zaman İyilik Olacak!

Filmin sonunda Aurora sonsuz uykusundan uyanıyor. Kötü kral Stefan ölüyor. Moors ülkesi kapılarını açıyor. İki düşman ülke birleşiyor. Aurora bu ülkenin kraliçesi oluyor. Maleficent, tüm ihtişamıyla ve kalbinin kırıklığıyla uçmaya ve Moors ülkesini korumaya devam ediyor. Aldous Huxley’in “Cesur Yeni Dünya” isimli ütopyasını okuduktan sonra o kitabın ardından, Huxley’in, ütopyasının ne düzeyde gerçekleştiğini anlatan “Cesur Yeni Dünyayı Ziyaret” isimli kitabını okumuştum. Tıpkı Huxley’in romanında olduğu gibi, Maleficent filminin de devamı çekilse diye düşündüm. En azından Moors ülkesine insanlar geldikten sonra, tüm o güzelliği nasıl tahrip ettiklerini görebilirdik belki de..
Uzun lafın kısası, film iyilik ve kötülük, korumak ve intikam almak arasındaki çelişkiyi oldukça güzel işlemiş. İyi bir insan, Maleficent gibi, ne kadar büyük bir öfke ve nefretle dolu olsa da, özde var olan iyilik hiç değişmiyor. Kötü bir insanın, iyi bir insan haline gelebilmesi daha meşakkatli olabilir; fakat zannımca kalbinde saf iyiliği taşıyan bir insan da kötü olmaya daha fazla çekiniyor.

Bizi Birbirimize Bağlayan Tek Şey İyiliktir!

“Uyuyan Güzel” masalının orijinalini hatırlarsanız orada bir prens tarafından uyandırılan bir prenses anlatılır. Fakat bu filmde uyuyan güzel, bir prens tarafından uyandırılmıyor. Tam aksine prensesi uyandıran koşulsuz ve karşılıksız sevgi. Prensesi uyandıran prens değil, Maleficent oluyor.

Filmde dikkat çeken argümanlar var. Hepsini bir arada görelim isterim. Birincisi kazanan her zaman iyilik olacaktır. İkincisi gerçek aşk yoktur, gerçek sevgi vardır. Üçüncüsü insanların salt biyolojik bağları onları birbirine bağlamaya yetmez. Biyolojik bağların ötesinde, bizi birbirimize bağlayan tek şey iyiliktir.

Kötülüğü haklı çıkartan hiçbir sebep, bahane, gerekçe olabileceğine inanmıyorum. İyilik ve kötülük tamamiyle insanın kendi seçimlerinden ibaret. İnsanlar ya hırsları uğruna, Freud’un da vurguladığı üzere, insanları ve dünyayı yakıp yıkıyor; ya da ne kadar yara alsa da, yine de kalbindeki iyiliği ve güzelliği hep koruyor. Bir kötülük karşısında, kısasa kısas yapmak belki en kolayı. Ancak bir kötülük karşısında, o kötülüğe aynı şekilde karşılık vermemek, asıl yüceltilmesi gereken de bu aslında. İyiliğe iyilik her kişinin, kötülüğe iyilik ise er kişinin harcıdır misali insanın zor olanı, iyi olanı, iyiliği seçmesi gerekiyor.

Maleficent filmini sinemada izlemediyseniz bir görün derim. Muhakkak filmde herkesin kendince filme yüklediği bir anlam olacak. Ama siz yine de iyiliği seçin. Hep iyiliği seçin..

Selam ve dua ile…

Yorumlar

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir