Hayatın Kendisi De Zaten Hipnoz Değil Mi?

Hayatın Kendisi De Zaten Hipnoz Değil Mi?

Hipnoz, en genel anlamıyla bir telkin durumunu ifade eder. Hipnoz konusunda elde edilen tüm bilimsel verilere rağmen, hipnozla ilgili kapsamlı bir kurama hala yok. Her ne kadar Sigmund Freud ile popülerliğini kazansa da aslında hipnozun tarihi çok daha eskilere dayanıyor.

Hipnozun Tarihçesi

Hipnozun, insanlık kadar eski bir tarihe sahip olduğu dile getirilir. Şaman kültürlerde özellikle hipnoz tarzı bazı uygulamalar görmek mümkün. Etkili bir yol olmasından kaynaklı, yüzyıllar boyunca şifacıların, soytarıların ( sahne hipnozcuları ) kullandığı bir teknik olmuştur. Pek çok hiyeroglife bakıldığında dini törenlerde ve sağlıkla ilgili konularda da hipnozdan faydalanıldığı görülmektedir.

Batı dünyasında ise hipnozla ilgili dinamikleri, kendi terapi tekniğinde ilk kullanan kişi Dr.Mesmer’dir. Her ne kadar Mesmer döneminde hipnoz tekniği olarak bir kavram henüz kullanılmamış olsa da, hipnozun tarihini 1779’da, Mesmer’in yaptığı çalışmalara dayandırılır. Bu tarihten sonra hipnoz, psikoloji literatüründe hatırı sayılır bir yer edinmeye başlayacaktır.

Mesmer’in yöntemiyle iyileşen Mary Baker Eddy, “ Telkin Tedavisi” ismini verdiği bir akım kurar. Sonraları, Dr.Mesmer’i takip eden bir toprak ağası ( marki ), kendi kâhyasının oğlu üzerinde yaptığı denemelerde yeni bir şey keşfeder: bir tür yapay uyku. Marki bu yapay uykuya “manyetik uyku” ismini verir. Manyetik uyku kavramı Charles Dickens, John Stuart Mill, George Eliot gibi isimlerce incelenerek on dokuzuncu yüzyıla taşınacaktır.

1846 yılında, İngiliz hekim James Braid ilk kez “hypnotism” kelimesini kullanır. 1880 ve 90’lı yıllar hipnoz tekniğinin yaygınlaştığı ve Freud’un da kariyerine başladığı dönemdir. II. Dünya Savaşı’nın ardından, savaş nevrozu olarak isimlendirilen psikolojik bozukluklarda hipnoz kullanımı giderek yaygınlaşmış ve popülerlik kazanmıştır.

Hayatın Kendisi De Zaten Hipnoz Değil Mi

Hipnoz Uyku Mu, Uyanıklık Mı?

Hipnozun bir tür uyku mu yoksa bir tür uyanıklık mı olduğu günümüzde de tartışılan bir konudur. Hipnozun özel bir hal olmadığı, sadece özne konumunda bulunan kişinin, söylenenleri yapmak için iyi konsantre olduğu bir durum olarak kabulü daha yaygındır. Bugün dünyada pek çok meslek alanı (eğitim, klinik, danışmanlar, tıp doktorları, ebeler, dişçiler) hipnoz tekniğini kullanmaktadır. Buna karşılık hipnozun tanımı ve uygulama sahası konusunda bir konsensüs bulunmamaktadır.

Hipnoz esasen doğal bir zihin durumudur ve insanlar gün içerisinde pek çok kez hipnotik anlar yaşayabilirler. Dersin nasıl geçtiğini anlamamak, hayallere dalmak gibi. Hipnotik anlarda insan zihni biraz daha derinlerdedir.
Hipnoz bir nevi gevşeme sürecidir. Bu süreç gözün gevşeme teknikleri ile başlar ve gözün kapanması çalışmaları ile devam eder. Burada amaç, dikkat odağının daraltılmasıdır. Hipnoza verilen cevap, kişinin hipnoza yatkınlığı ve duyarlılığı ile doğrudan ilgilidir. Bir kitap okurken, bir şarkı dinlerken hayaller kurup, çevrelerini unutan kişiler hipnoza yatkın olan kişilerdir.

İnsanlar, hipnoz altındayken, şehir efsanesi olarak söylendiği şekliyle, güçlerinin üzerinde mental ve fiziksel işler yapamazlar. Ve filmlerde olduğu gibi, hipnozla bir insana hükmetmek sanıldığı gibi kolay değildir.

Hipnozla İlgili Yanlış Ve Doğru Bilinenler

-Hipnozla ilgili yanlış bilinen çok konu var. İnsanların zannettiği üzere, hipnoz bir bilinç kaybı durumu değildir.

-Bilinç devre dışı bırakılmaz, aksine insan zihninin bilinçaltı ve bilinçdışı bölümleriyle tanışması, işbirliği yapması sağlanır.

-Hipnoz, kişinin kendisiyle ilgili farkındalık kazanmasıdır.

-Kaygı ve hüzün veren durumlarda, hipnoz kişinin kendi gücünü ve potansiyelini keşfetmesini sağlar.

-Hipnoz bir kuram ya da model değil, psikolojik rahatsızlıkların tedavisinde kullanılan bir yöntemdir.

-Hipnoz, insanların telkinler ( fikir aşılama ) aracılığıyla kişinin rahatlamasını sağlar.

Hayatın Kendisi De Zaten Hipnoz Değil Mi

Hipnozun Terapötik ( İyileştirici ) Etkisi

Türkiye’de hipnoz konusunda olumsuz görüş belirten pek çok kişi, hipnozu bir terapi bir modeli gibi algılamaktadır. Oysaki hipnoz sadece bir araçtır. Hipnoz, iyileştirici olan tekniklerin etkinliğini arttırmak için kullanılan bir yoldur. Özellikle de anksiyete bozukluklarının tedavisinde yardımcı bir yöntem olarak sıkça kullanılmaktadır. Panik bozukluk, basit fobilerde olumlu etkiler ortaya koymaktadır. Bine yakın kişinin katıldığı 27 farklı çalışmada, hipnotik telkinin ağrıyı ortalama % 75 oranında ortadan kaldırdığı görülmüştür. Yeme Bozuklukları ve özellikle obezitenin tedavisinde de hipnoz, yeri olan bir tedavidir. Ancak anorexia nervoza ve blumia gibi aşırı kilo kaybıyla sonuçlanan rahatsızlıklarda, hipnozun çok da etkili olmadığı görülmüştür. Ancak belki bu tür hastalarda, ego güçlendirmesi yapılması fayda verebilir.

Depresyon hastalarında, hipnozun hiçbir etkisi olmadığına dair yaygın bir kanaat bulunsa da; depresyonu tedavi ederken, kişide bulunan ümitsizlik halini azaltmada etki gösterebilmektedir. Ancak ümitsizlik hali, intiharın en büyük tetikleyicisidir ve hipnoz sırasında kişinin, duygusal anlamda çökmüş yönlerine odaklanmasına da neden olabileceği ve farkında olmadan kişideki intihar riskini arttırabileceği görülmüştür. Depresyon hastalarında hipnozu uygulayacak kişi mutlaka bir tıp doktoru ( medikal klinisyen ) olmalıdır.

Hipnoz yönteminin, madde bağımlılığı konusunda yeterli etkiye sahip olmadığı görülmektedir. Her ne kadar elimizde yeterli istatistiki veriler olmasa da, bu konuda yapılan klinik çalışmalar az olsa da yine de, madde bağımlılığı ve alkolizm hipnoza iyi bir cevap vermemiştir. Sigara bağımlılığında da net bir başarıdan bahsedilmemektedir.

1980 yılından bu yana, hipnoz kişilik bozukluğu tedavilerinde kullanılmaktadır. Bu yıllar, hipnoz açısından yeni bir dönemin başlangıcı olarak kabul edilmektedir. Hipnoz daha çok kayıp yaşantıların eksikliğini gidermek, bağlanma, olumlu iletişim kurma ve pozitif benlik tasarımının şekillendirilmesine odaklanmıştır. Bu çerçevede hipnoz, “kabul ve destek” üzerine oturtulmuş bir tekniktir.

Hipnoz özellikle problem çözümünde, kaygıyı azaltmada, bilişsel müdahalelerde, sistematik duyarsızlaştırma ile yapılan egzersizlerin gücünü arttırmada kullanılmaktadır. Ancak özellikle çocukluk travmalarının hipnoz yoluyla araştırılması sakıncalıdır. İşin ehli olmayan insanlar tarafından yapılan/yapılmaya çalışılan hipnoz müdahalelerinin ciddi olumsuz sonuçları vardır.

Hayatın Kendisi De Zaten Hipnoz Değil Mi

Hipnoz Tekniği Yasalarla Güvence Altına Alınmalı

Günümüzde pek çok yerde hipnoz tedavisi ile sigara bıraktırma gibi ve daha pek çok alanda iddialar görebiliyoruz. Yanlış bir hipnoz tedavisinin, telafi edilemeyecek sonuçlar ortaya koyduğunu bilerek bir seçim yapmakta fayda var.
Hâlihazırda Türkiye’de hipnoz ile ilgili bir çerçeve henüz bulunmamaktadır. Hipnozun etkili bir tedavi olduğunu düşünecek olursak, hipnozu yapan kişinin bu konuda yetkin ve bilgi sahibi olması elzemdir. İstenmeyen sonuçların olmasını önlemek için bu konuda kimlerin, hangi koşullarda, hangi yetkinlikler çerçevesinde hipnoz yapabileceğinin devlet tarafından bir sınırı çizilmelidir. Hipnoz yönteminin suiistimal edilmemesi için önemli bir husus.

Hipnoz tekniği, psikolojide ve tıp biliminde yer edinmiş olsa da, şu an dünyada hala bu konuda uzman sayılan kişi sayısı çok az. Bu nedenle eğer bir hipnoz tedavisi düşünüyorsanız; hipnozu yapacak kişinin bir psikiyatr olmasına, işinde uzman olmasına, hipnozun etkisi ve yan etkilerini bilen bir meslek ehli olmasına lütfen özen gösterin. Her iş, işin ehli tarafından yapıldığında fayda gösterir. Özellikle beden ve ruh sağlığı, riske atılmayacak kadar değerli.

Hayatın Kendisi De Zaten Bir Hipnoz Değil Mi?

Elbette ki hayatımızın içinde hipnoz, her ne kadar biz farkında olmasak da hep var. Hipnoz olmak için insanın illa ki uyku modunda da olmasına gerek yok. İnsanlar tam uyanık oldukları zaman dilimlerinde de telkinlere açıktırlar. O an yaşadıkları bir olaydan, bir sözden etkilenirler ve aslında her insan kendi kendine sürekli telkinler verir. Hayaller kurar ve bu hayallerden etkilenir. Bir şarkı duyar, bu şarkıdan etkilenir.

Hipnoz dediğimiz süreç ya da hipnotik alan bizi her daim kuşatmış görünmektedir. Bir arkadaşınıza sürekli, “Sen sakarsın.” derseniz sakar olacaktır. “Elindeki bardağı düşüreceksin.” Dediğinizde, karşınızdaki kişi elindeki bardağı düşürecektir. Bunlar hayatın basit fakat temel rutinleridir ve oldukça önemlidir. Güçlü ve iyi telkinlerin önemini ve etkisini yadsımayın. Bu telkinler sizi konuşurken, bir iş yaparken, rüya görürken dahi etkiler.

Carl Gustav Jung der ki: “Zihin, içinde sakladığını, kendine ait olanı, içe doğru bakarak göremez. Bunu görebilmesi için biraz dışarıdan bakmak gerekir.” Hipnozun asıl işlevi de aslında Jung’un söylediği gibidir.

Selam ve dua ile…

Yorumlar

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir