Nihayetinde Bütün ‘Etiketler’ Kaşıntı Yapar!

Nihayetinde Bütün ‘Etiketler’ Kaşıntı Yapar!

Nihayetinde Bütün 'Etiketler' Kaşıntı Yapar!

Slinkachu ile Contenporary İstanbul 2013’te karşılaştım. Kendisi ‘küçük insan’ çalışmalarıyla meşhur bir sanatçı. Kullandığı bu küçük insan figürleriyle fotoğrafladığı şehirlerin sosyolojik ve politik koşullarını anlatıyor. Genellikle New York, Londra ve Pekin gibi büyük şehirlerde bu küçük insanlara biraz espri katarak büyük sorunları ele alıyor. Sanatçı figürleri fotoğrafladıktan sonra enstalasyonu şehrin ortasında bırakıp gidiyor.

Sanatçı hakkında önbilgi verdikten sonra konuya gelmek istiyorum. Konumuz sanatçıyla tanışmama vesile olan ‘Branded’ adlı eseri. Branded ilk bakışta da görebileceğimiz üzere kadınların markalara olan bağımlılığına vurgu yapmasından dolayı Paris’te YSL’ in önünde çekilmiş.

Bazı yorumlamalarda fotoğraf ‘bir ayağını yorganına göre uzatmama’ hikayesi olarak değerlendirilecektir muhtemelen. İhtiyaca bakmadan, hesaba kitaba uyar mı uymaz mı demeden, küçücük bütçeleri büyük yüklerin altına sokuyor olmaktan dolayı bir ölçüde haklı da olacaklardır. Ancak benim gördüğüm hakikaten o etiketlerin benliklerinden ötede giyiliyor oluşu. Bugün bir popçunun magazin muhabirine “ayakkabımı iyi çek çok para verdim” diyişi bugün çok yaygın olan moda bloglarının her kıyafetlerinin markasını unutmadan yazmaları, ilkokula giden yeğenimin okulda öğrendiği ‘orijinal mi?’ lafı bana fevkalade korkunç geliyor. Sanki eskiden ‘ beni kategorize etme’ diyen bizler kategorize olmayı bırakın etiketlere seve seve kucak açıyoruz. Sanki internet oyunlarında olduğu gibi biz yürürken kıyafetin kenarında markasının yazdığı bir ışık yansın, sanki ne kadar çok para vermişsek etiketi o kadar büyüsün… Büyüsün büyüsün ve hatta gideceğimiz yere bizden önce o ulaşsın istiyoruz.

Şimdi bunu yazan kişi güzel kıyafetleri, ayakkabıları, çantaları vesair güzellikleri sevmiyor mu yani? Elbette seviyorum, güzel şeylerin sevilmesin sevilenin satın alınmasından şikayet edilmiyor bu satırlarda. Benim şikayet ettiğim bir süre sonra kıyafetin değil markanın giyilmeye başlanması, kendimizi falanca marka ile etiketlediğimizde kemale ermiş hissetmemiz, alış veriş merkezinden çıkarken en pahalı markanın poşetinin en dış tarafta kalacak şekilde taşınması… Evet, poşetlerde bile hiyerarşi gözetiyoruz. Markalaşmanın başladığı, ilk alış veriş merkezlerinin açıldığı, reklamcılığın parlamaya başladığı yıllara ait dizilere, filmlere baktığımızda hayallerinden bahseden girişimcilerin öylesine söylediği laflardan sonra durdurup başardınız demek istiyorum.

Şimdi bu hırslı girişimcilerin genelinin arzusu olduğu gibi görene kadar ‘ihtiyacımız’ olduğunu bilmediğimiz şeyleri hazır görmüşken satın alıyoruz. Şimdi o parlak reklamcıların sunduğu gibi ‘buradan satın almalısınız; çünkü pahalı’ diyen yerlerden alışveriş yapılıyor. Evet dünya değişiyor, evet kapitalizm evet bunların hepsine. Ama insanın bütün bu etiketlerin ve onların bize verdiği sosyal etiketlerin ötesinde insanın ‘kendisi’ yok mudur? İnsan kendisini başka bir insana ilişik görmek istemezken bunca etiketi taşımaya teşne olur?

Hem etiketler kaşıntı yapan şeylerdir uzak durmalı, kesip atmalı.

Yorumlar

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir